.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Bir kul olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed
بِسْمِ اللهِ الْرَّحمَنِ الْرَّحِيمِ
وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلاَّ نُوحِي اِلَيْهِ اَنَّهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنَا فَاعْبُدُونِ
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: ‘Benden başka ilâh yoktur; şu halde bana kulluk edin’ diye vahyetmiş olmayalım.”
[Enbiya suresi, ayet 25]
* * *
Kâinattaki her varlığın bir yaratılış gayesi vardır. Hiçbir şey boşu boşuna yaratılmamıştır. [1] İnsanın yaratılış amacı ve dünyadaki en büyük payesi her şeyden önce yüce Allah’a kulluk etmektir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Cenab-ı Hak: “Ben, cinleri ve insanları, bana kulluk etsinler diye yarattım” [2] buyurmaktadır. Kulluk ve ibâdetin derecesi ise Allah’ı tanımaya ve O’nu tanıdığı oranda sevmeye bağlıdır.
Bu konuda zirve ise her konuda olduğu gibi Peygaberimiz, insanlığın efendisi Hz. Muhammed’dir. Kelîme-i Şehâdette Peygamberimizin önce kul sonra peygamber olduguna şâhitlik ediyoruz. Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: ‘Benden başka ilâh yoktur; şu halde bana kulluk edin’ diye vahyetmiş olmayalım.” [3] Başka bir ayette de “De ki: dîni Allah’a hâlis kılarak, O’na ibadet etmekle emrolundum” [4] buyurulmuştur.
Peygamberimiz’in ibâdet hayatı Kur’ân’da kulluğunu yerine getirmek için elinden geldiğince amel eden, Allah’ı zikreden, Allah’a tevekkül eden, Allah’a sığınan, Allah’a imân eden, O’na kulluk eden, sıkıntılara sabreden, Allah’a şükreden, O’na duâ eden, Allah’ı hamd ile tesbîh eden, secde yapan, Kur’ân okuyan, Allah’tan bağışlanma dileyen, âhirete yönelmiş ve İslam’a tâbi olmuş şeklinde tasvîr edilmiştir.
Namazın kendisine göz aydınlığı kılındığını buyuran Peygamberimiz namaza özel bir önem vermiş ve günlük farz namazlarıyla birlikte kıldığı sünnet namazlarına ek olarak kuşluk vaktinde duha, akşam namazından sonra evvabin, sabah namazından önce de teheccüd namazlarını kılmaya özen göstermiştir. Bizleri de “Namazı kasten terk etmeyin. Kim namazı kasten terk ederse, Allah’ın ve resûlünün korumasından uzak olur” [5] buyurarak uyarmaktadır. Ayrıca gün aşırı tuttuğu oruçlar vardır. Bunlara ek olarak günün tamamına yayılmış elbise giyerken, çıkarırken, yatarken, uykudan uyandığında, eve girerken, evden çıkarken, kısacası hayatının her karesinde yapmış olduğu duâlar vardır.
O halde Peygamberimiz’e layık ümmet olabilmek icin kulluk, ibâdet ve duâyı hayatımızın her ânına dâhil etmeliyiz. Evde, işte, alışverişte, sokakta vb. her ortamda kulluğun gerektirdiği sorumluluk ve farkındalıkla hareket etmeliyiz. Öyle ki ruhumuz sıkıldığında, dertlerden bunalıp gönül huzuru istediğimizde, dünyanın bin bir türlü endişe ve kaygılarına bir an olsun son vermek istediğimizde Peygamberimiz’in yaptığı gibi hayatımızın her ânını namaz, duâ ve zikirle dolduralım ki huzur ve sükûna kavuşalım.
“Ey imân edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” [6]
Hayrettin GÜL
* * *
Vefâ ve Sadâkat Timsâli, Hz. Peygamber (saa)
بِسْمِ اللهِ الْرَّحْمَنِ الْرَّحِيمِ
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللّهَ كَثِيرًا
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü arzu eden ve Allah’ı çok zikreden kimseler için, Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.”
[Ahzâb sûresi, âyet 21]
* * *
Hz. Peygamber’in toplumsal kimliğini tesbit etmeye çalıştığımızda karşımıza çıkacak en önemli özelliği şüphesiz onun “güvenilirliği” olacaktır. İçinde doğup büyüdüğü toplum tarafından kendisine “Muhammedü’l Emîn” denilmesi, vahyi ve peygamberliğini inkâr etmelerine rağmen kendisini yalancılıkla ithâm edememeleri, aralarındaki husûmete rağmen mallarını ona emânet etmeleri bunun en bâriz göstergesidir.
'el-Emîn' ismi, iki temel özelliğe sahip olmayı içerir. Bunlardan biri, ahde vefâ, yani verdiği sözde durmak, ikincisi de dosdoğru olmaktır.
İster Allah'a ister insanlara karşı verilmiş olsun, her söz ve ahid, yükümlülük açısından imân iddiasında bulunan herkesi borçlu ve sorumlu kılar. İslâm ahlâkında bu sorumluluğun yerine getirilmesine ahde vefâ denir.
Kur'ân-ı Kerîm'de ve Hadîs-i Şeriflerde olgun mü'minlerin vasıfları sayılırken, onların ahde vefâ gösterme özelliklerine de işaret edilmiştir. Bir âyet-i kerîmede: “Vermiş olduğunuz sözlerinizi yerine getirin. Çünkü verilen sözde elbette sorumluluk vardır.” [7] buyurulmuştur.
Sevgili Peygamberimiz her türlü ahlâkî erdemde olduğu gibi ahde vefâ göstermede de bizler için en önemli örnek ve model insandır. O, insanlığın en büyük vefâ timsâli idi. Verdiği sözde ne olursa olsun duran, yaptığı sözleşmelere bağlı kalan üstün bir insandı. Hayâtı boyunca iş ortaklarına, ticârî münâsebetlerdeki muhâtaplarına ve diğer insanlara karşı son derece dürüst davranmıştır. Bu hususta hiç kimseyi ayırt etmemiştir. Dostlarına verdiği sözleri yerine getirdiği gibi, kendisine karşı olanlarla yaptığı anlaşmalara da her ne pahasına olursa olsun sâdık kalmıştır.
İslâm ahlâkının en mühim esaslarından biri olan ahde vefâ en güzel şekliyle Peygamber Efendimiz'in şahsında yaşanmış, onun söz ve davranışlarında ortaya konmustur. Âlemlere rahmet olan Efendimiz'in bu güzel ahlâkına sıkıca sarılmak, bütün insanlığın huzûr ve emniyetinin sağlanması yönünde atılan en mühim adım olacaktır. Dünyâ ve âhiretin mutluluğu bu esaslara bağlıdır.
Ahmet Demirci
- - - - - - - - - - -
[1] Âl-i Imrân, 3/191.
[2] Zâriyat, 51/56.
[3] Enbiyâ, 21/25.
[4] Zümer, 39/11.
[5] Buhârî, Mevâkit, 15.
[6] Hac Suresi: 77.
[7] İsrâ, 17/34.