Fıkıh | Ahkam

Borç Vermek İyi midir?

Hadislere göre mümin olan birisine borç vermek ihsan etmenin önemli örneklerinden ve iyi amellerdendir. Hatta sadakadan daha çok sevaba sahiptir.

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Borç Vermek İyi midir?

Resulullah (s.a.a.) ve Ehlibeyti’nden (a.s.) müminlere borç vermenin sevabı ve onları bu iyi amele teşvik konusunda birçok hadis nakledilmiştir:

Allah Resulü bir hadisinde şöyle buyuruyor:

“Kim Müslüman kardeşine borç verirse verdiği her dirheme karşılık Uhud, Hira, Subeyr, Razevi ve Tur dağı kadar amel tartısına iyilik konulacaktır. Zamanı geldiğinde süre konusunda hoş geçinirse Sırat köprüsünden hesap sorulmadan yıldırım çakışı hızında azap görmeden geçer. Müslüman kardeşi ondan yardım ister de borç vermezse Allah, iyi kimselere mükâfat verdiğinde, ona cenneti haram kılar.”[1]

İmam Sadık’tan (a.s.) Allah Resulü’nün (s.a.a.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Kim mümin kardeşine borç verir ve ödemeye gücü yetinceye kadar sabrederse malının zekât sevabı olur ve borçlu borcunu ödeyinceye kadar meleklerin duası kapsamında olur.”[2]

İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor:

“Mümine borç vermek ganimet, onu geri alırken acele etmek ise mükâfattır. Eğer ödemeye gücü olursa öder. Eğer ödeyemeden önce ölürse, onu zekât olarak hesapla.”[3]

İmam Sadık (a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Cennette borcun sevabının 18, sadakanın sevabının 10 kat olduğu yazılmıştır. Zira borç sadece ihtiyacı olan kimseye verilir. Ancak sadaka muhtaç olmayan kimseye de verilebilir.”[4]

Allah Resulü (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:

“Sadaka için 10, borç için 18, din kardeşlerinin sorunlarını halletmek için 20 ve akraba ziyareti (Sıla-i Rahim) için de 24 kat mükâfat verilecektir.”[5]

* * *

Cömertlikle ile Birlikte Alışveriş Borcu

Hadislerin içeriğinden borç vermenin, mümin birinin ihtiyaçlarını gidermenin delillerinden olduğu anlaşılmaktadır. Eğer borç sadece alışveriş olsaydı iki tarafın da alışverişten faydalanması gerekirdi. Bu durumda ise medhedilemezdi. Ancak borcun mustahab olması da cömertlikten dolayıdır.

Mukaddes Erdebilî bu konuda şöyle diyor: Borcun mustahab oluşunun delili, bazı hadislerin müminin ihtiyacını giderme ve onu sevindirme konusundaki umumiyetinden dolayıdır. Yine ayetlerin ve hadislerin genel olarak iyilik yapmayı emretmesi, mustahablık için ayrı delildir.[6]

Muhakkik Hillî şöyle diyor: Borçta olan mükâfat muhtaç olan birisine karşılıksız olarak yapılan yardımdan dolayıdır.[7]

Bunun için borç bir nevi alışveriş akdi olduğuna göre borcu alan kişi, borç veren kişiye borcunu ödemeyi ahdetmektedir. Ancak bu sadece bir alışveriş değildir. Cömertlik ve fedakârlığı da içinde barındırmaktadır. Belli bir süre için kendi menfaatlerinden vazgeçip, elinde bulunan malı mümin kardeşine veren kişi, kardeşi aldığı malı geri verinceye kadar kesinlikle ayet ve hadislerde geçen mükâfatın kapsamı dahilinde olacaktır.

* * *

Borcun Diğer Akidlerle Farkı

Borç akdi diğer akidlerle karıştırıldığı için; borç akdini daha iyi tanımak açısından alışveriş, selef, vedia, hibe, arîye ve icare gibi akidlerle aralarında olan farkı beyan etmeliyiz.

1. Borç ve Alışveriş

Alışveriş, alıcı ve satıcının kendi hür rızalarıyla mallarını karşı tarafın malına karşılık, muhatabın mülkiyeti hâline dönüştürmesidir. Akdin sona ermesi ile satıcı, ücretin/ederin sahibi, alıcı da malın sahibi olmaktadır.

Alışverişte her iki karşılık (mal bedeli) mal olabilir ve alışveriş edilen malın menfaat değil aynî olması gerekir. Çünkü menfaat alınıp satılamaz. Ancak kiraya verilebilir. Elbette mutlaka belirli bir nesnel mal ve ayn olması gerekmez, kulli fî’z-zimme [8] türünden veya kulli fî’l-muayyen[9] türünden bir mal da olabilir.

Alışverişte bir şeyi kendi benzeri ile alışveriş yapmak normal değildir. Örneğin bir bardağın aynı özellikte olan başka bir bardak ile mübadele yapılması. Aksine borçta, borç verilen paranın aynısının belli bir süreden sonra geriye çevirmesidir. Başka bir tabirle alışverişte alışverişin her iki tarafı da bir şeyi elde etmek için alışveriş yapmaktadır. Satıcının paraya, alıcınında mala ihtiyacı vardır. Sonunda da mübadele olmaktadır. Ama borçta değişim, aynı olan iki şey arasında olmaktadır. Faize bulaşmamış ekonomide asıl hedef borç alan kimseye yardım etmektir. Genelde de borç veren kimse fayda elde etmemektedir.

2. Borç ve Selef

Selef veya selem alışverişinde para nakit, mal ise belli bir süreden sonra verilir. Veresiye alışverişinde ise bunun tersidir. Yani mal şimdi, para ise belli bir süreden sonra verilir.

Genelde selef alışverişinde satıcı, vadeli olan malı nakit paraya satmaktadır. Alışveriş bittikten sonra parayı almakta ve belli bir süre sonra da malı vermektedir. Elbette alışverişte yer alan para ve metadan her biri mal olabilirler. Bu durumda rebevî maldan ve aynı cinsten olurlarsa alışverişte olan faiz meydana gelir. Ancak aynı cinsten olmazlarsa bile bazı âlimlerin görüşlerine göre alışverişleri caiz değildir. Yine para ve metanın altın ve gümüş olmamaları gerekir. Çünkü altın ve gümüşün, alışveriş yapılırken bir toplantıda ve akid celsesinde alınıp verilmeleri gerekmektedir.

Borç akdinde de para veya mal, belli bir süreden sonra geri alınma şartıyla verilmektedir. Bunda rebevî mal olması veya olmaması, altın veya gümüş olması fark etmez.

3. Borç ve Vedia “Emanet”

Vedia, akdedilme gereğinden dolayı malını vedia ve emanet olarak başka birine veren kişiye müveddi ve vedia olarak alan kişiye de müstevdi denir. Vediayı korumak ve mal sahibinin mülkünde kalacak şekilde almak gerekir. Ama borç, veren kişinin mülkünden çıkmakta ve alan kişinin mülküne geçmektedir.

Müstevdi, mala karşı mükellefiyeti olmaz ve emanet bırakılan mal, itinasızlık ve önemsememek gibi unsurlar olmaksızın telef olursa vedia alan şahıs bundan dolayı mükellef/sorumlu değildir.

Emanet kabul eden kişi, mal sahibinin izni olmadan malı kullanamaz. Ancak borç alan kişi borcu aldıktan sonra istediği şekilde onu kullanabilir.

Borç akdinde borcu alan şahıs onu alır almaz misline veya kıymetine karşı sorumludur. Hatta borç olarak alınan malın kendisi baki kalırsa ödeme zamanında onu teslim etmesi gerekmez. Vedia bunun aksinedir ve mal sahibi talep ettiği an malın kendisini en kısa sürede sahibine vermesi gerekir.

Emanet konusunda müstevdi emanet veren kişiden bir miktar para talebinde bulunabilir. Müveddi de emanet kabul eden kişiye kullanması durumunda bir miktar para ödemeyi şart koşabilir.[10] Elbette bu işin ribadan kaçmak için kullanılan bir hile yolu olmaması gerekir. Ancak borçta, borç veren şahıs tarafından fazlalık ödemek için konulan hiçbir şart caiz değildir.

4. Borç ve Hibe

Hibe karşılıklı ve karşılıksız olarak ikiye ayrılmaktadır. Karşılığı olmayan hibe şahsın kendi malını başka birisine bedelsiz olarak vermesinden ibarettir. Hibenin sahih olma şartı borç gibi teslim alınmasıdır. Hibede nesep yoluyla akrabalık bağı olan kişilere verilen şeyler geri alınamaz. Ancak onlardan başkasına verilen hibelerin aslı baki olduğu sürece hibesinden vazgeçebilir ve geri alabilir. Ama borç teslim alınır alınmaz, alan kişi ona sahip olmaktadır. Akraba olsun veya olmasın malın aslı baki kalmış olsa bile geri vermeyebilir. Borcun vadeli olmaması durumunda ya da bazı fakihlerin söylediği gibi borcun hal, yani şimdiki zamana ait olması durumunda bile süre şartı konulmuşsa borç veren kimse malın kendisini ya da bedelini talep edebilir.

Hibede bağışlanan malın aynî olması gerekmez. Bu yüzden bir deynî de hibe edebilir. Borçta ise bunun aksidir ve deynî borç olarak vermek sahih değildir.

Karşılıklı olan hibede bağışlanan şeye karşılık karşı tarafta malî değeri olan bir şeyi bağışlayabilir. Örneğin bir malı bağışlama, onun için bir iş yapmak, bir menfaatten faydalanmak, hakkından vazgeçmek, bir borçtan vazgeçme vb.

Karşılıksız olan hibe bunun aksinedir. Karşılıklı hibenin riayet edilmesi lâzımdır ve bağışlayan ilk şahısın geri alma hakkı yoktur.

Karşılıklı hibede, hibeye karşılık verilen şeyin, onun gibi olması, ucuz veya çok fahiş bir değeri olabilir. Bu konuda herhangi bir kısıtlama yoktur. Ancak borç akdinde borç alınan şeyin benzeri ya da bedeli geri verilmelidir.

5. Borç ve Ariyet/Ödünç

Ariyette, ariyet (ödünç) veren şahıs malını başkasının ücretsiz bir şekilde faydalanmasını sağlamak demektir. Ariyet borcun aksine mal sahibinin mülkiyetinde kalmakta ve ariyet olarak verilen malın yok olmamasına sebep olunmayacak bir şekilde ve sadece helâl faydalanması için izin verilmektedir. Bu sebepten dolayı ariyet sadece tabak, halı ve naklîye araçları gibi kullanımla malın aslının telef olmayacağı yerlerde sahihtir. Ancak ekmek, meyve ve yemek gibi şeyler kullanmakla ortadan kaybolduklarından dolayı bu şeylerin ariyeti caiz değildir. Borçta, borcu alan kişi malı alır almaz onun sahibi olmaktadır ve istediği şekildede onu kullanabilir. Bunun için borcun konusu ariyetten daha kapsamlıdır. Buna göre kullanımlınca telef olan şeyler borç olarak verilebilir. Zira borç malı başka birisinin malı etmek, ariyet ise malın kullanımını vermektir.

Ariyette, ariyet alan kişi, malın menfaatine sahip olmaktadır ve bedelsiz bir şekilde ondan faydalanabilir. Ancak faydalandıktan sonra malın aslını sahibine geri vermesi gerekir. Eğer mal onun elindeyken itinasızlık olmaksızın telef olursa altın ve gümüşün dışında olan şeylere karşı sorumlu değildir. Elbette akdin metninde belirtilmiş olursa sorumludur. Altın ve gümüşte “sorumlu değildir” şartı olmazsa sorumludur. Borçta, kişi borcu almakla borcun misline veya bedeline karşı sorumludur. Ondan faydalanıp faydalanmaması ve malın baki kalıp kalmaması önemli değildir.

6. Borç ve Kira

Kira belli bir ücret karşılığı evi kiraya vermek veya bir işçinin yaptığı işi yahut emeğini iş sahibinin mülkü yapmak vb. gibi bir şeyin menfaatini başka birisinin mülkiyetine geçirmektir.

Kira da ariyet gibi aslı baki kalan ve faydalanılan şeylerde sahihtir. Elbette ariyette ücretsiz, kirada ise ücretledir. Buna göre kira, yiyecekler gibi faydalanma ile yok olan şeyleri kapsamamaktadır; bu yönden borçtan farklıdır.

Ariyette olduğu gibi kirada da malın aslı sahibinin mülkiyetinde baki kalmaktadır. Emanet olarak kiralayan kişiye verilir, kiralayan kişi ise ondan yararlandığından dolayı ücret vermektedir. Kiralanan mal itinasızlık olmaksızın telef olursa kiracı sorumlu değildir. Ancak borçta malın mülkiyeti borç alan kişiye geçmekte ve istediği şekilde ondan yararlanabilmektedir. Sadece malın misli veya bedeline karşı sorumludur. Malın aslının baki kalıp kalmaması da önemli değildir. Borç veren kişi, borç verdiğinden dolayı herhangi bir ücret talebinde bulunamaz. Bunun için de nakit olan şeylerde borcu nakit şeylerin kirası olarak hesaplayamayız.[11]

* * *

Borç Vermenin Hükmü

Borç alışveriş akidlerinden olup borç veren ve borç alan olarak iki tarafa sahiptir. Şimdi onların hükümlerine değiniyoruz.

Borç Vermek

Hadislere göre mümin olan birisine borç vermek ihsan etmenin önemli örneklerinden ve iyi amellerdendir. Hatta sadakadan daha çok sevaba sahiptir. Böyle bir teşvike sahip olan bir iş, kesinlikle mustahabtır. Miftahu’l-Kerame adlı kitapta belirtildiği gibi borç vermenin mustahablığı üzerinde ittifak sağlanmış konulardan, hatta zaruriyattandır.[12]

İmam Humeynî (r.a) bu konuda şöyle diyor: Mümin birisine, özellikle de ihtiyacı olan birisine borç vermek üzerinde tekid edilmiş mustahablardandır. Çünkü müminin ihtiyacı giderilmekte ve sorunu halledilmektedir.[13]

Eğer mümin birisi canını, ırzını ve namusunu korumak için kendi ve ailesinin ihtiyaçlarından dolayı borç alıyorsa ona borç vermek vaciptir ve kusur edilmemelidir. Buna karşılık haram bir amel için birisine borç vermek haramdır. Örneğin birisine alkol üretimi için veya alkollü içeceklerin dağıtımını yapmak için borç verip yatırım yaptırmak veya zalim birisine daha fazla zulüm yapması için borç vermek haramdır.[14]

Yine muhtaç olmayan zengin bir mümine mubah bir iş yapması için borç vermek mustahabtır. Zira borcun hedefi sadece iktisadî sorunu halletmek değildir. Bilakis İslâmî toplumda iyi geçinme ve dostluğu oluşturmak, kardeşlik ruhunu, vahdet ve birliği güçlendirmek, borç vermenin hedeflerindendir.

Borç vermek iyi amellerden olduğundan dolayı daha fazla sevap almak için Allah rızası için olması gerekir. Ancak bazıları şöyle demişlerdir: Borcun sevabının çok olması ve sadakadan daha efdal olması İlâhî bir lütuftur. Borç veren kişi borcu alan kişiden mükâfat almak için borç verirse Allah katında verdiği borcun hiçbir sevabı olmaz. İslâm kaynaklarında ondan helâl faiz olarak bahsedilmiştir. İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor:

“Faiz iki çeşittir: Birisi helâl diğeri ise haramdır. Helâl faiz aralarında herhangi bir şart olmaksızın şahsın kardeşine verdiği paradan daha fazla alma ümidiyle borç vermesidir. Buna göre herhangi bir şart olmaksızın borç veren kişiye fazlalık verirse, bu fazlalık mubahtır, ancak Allah katında hiçbir sevap kazanmaz. Bunun için de Allah şöyle buyuruyor: “Allah katında artmaz”.[15]-[16].

Borç vermek aslı itibariyla mustahab, bazı durumlarda vacip, bazı durumlarda haram ve bazı durumlarda da mubahtır. Şöyle demişlerdir: Borç veren şahıs, borç alan kişinin aldığı borcu mekruh olan işlerde kullanacağını bildiği halde borç verirse o burç mekruh olur. Elbette bu durumu mekruh bir işe yardım etmenin mekruh olduğunu kabul ettiğimiz takdirde kabul edebiliriz. Ancak bu konuyu her yerde kabul edemeyiz. Çünkü bazı durumlarda bu hüküm geçersiz olabilir. Örneğin muhtaç olmayan birisinin borç almasının mekruh olmasına rağmen o şahsa borç vermek mustahabtır.

Bir yerde ihtiyacı olan iki kişi olduğu durumda birinin diğerinden ihtiyacı daha az olursa o kişiye borç vermenin mekruh olduğunu söyleyemeyiz; zira böyle durumlarda her ikisine de borç vermek mustahabtır, ancak borca daha fazla ihtiyacı olana vermek daha sevaptır.

* * *

Borç Almak

Borç almak aslı itibarıyla mekruhtur ve birçok hadislerde de bu amelin terk edilmesi emredilmiştir. Allah Resulü (s.a.a.) bir hadisinde şöyle buyuruyor:

“Borçlanmaktan kaçının! Çünkü dininiz için iyi değildir.”[17]

Bu hadislerden dolayı fakihlerin çoğunluğu borç almanın mekruh olduğunu söylemişlerdir.[18]

Borç almanın mekruhluğu aşağıdaki şartlar oluştuğu durumda azalmaktadır:

1- İhtiyacı olan şahsın ihtiyacı kadar mekruhluk azalır. Zaruret durumunda da mekruh değil aksine vaciptir.

2- Kişinin borcunu zamanında ödemesi için mal veya sermayesi olması ve borcunu ödemeye yetecek kadar serveti olması. Örneğin yolculuğa çıkan birisinin cins alması için dostlarından vatanlarına döndüğünde ödemesi şartıyla borç alması gibi.

3- Borç alan kişinin velisinin o şahısın borcunu ödemesi.

Bu konuda olan birçok hadisten birisini şimdi naklediyoruz:

Sumae diyor ki: İmam Sadık’a (a.s.) şöyle dedim: Dostlarımızdan birisinin borcu var ve az olan varlığı ile yaşantısını geçirmektedir. Acaba az olan varlığını ailesinin geçimi için harcar ve gücü yettiğinde de borcunu ödeyebilir mi? Acaba bu durumda veya kıtlık durumunda ailesinin geçimi için borç alabilir mi, yoksa zekâttan mı faydalanması gerekir?

İmam Sadık (a.s.) şöyle buyurdu: “Var olanla borcunu ödesin ve insanların malını ödemeye gücü yetinceye kadar kendi geçimi için harcamasın. Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.”[19] Mümin birisi borcunu ödemeye herhangi bir malı olmadığı sürece dilenmeğe mecbur olsa ve insanlar onu bir veya iki lokma ile bir veya iki tane hurma ile yakalasalar dahi onun velisi müminin borcunu ödemediği sürece borç alamaz.[20]

Bu hadise göre borcunu ödemek için herhangi bir malın eline ulaşacağına ümidi olmayan ve borcunu ödemeye gücü yetmeyen şahsın velisinin borcu humus, zekât veya diğer sadaka türleri ve bağışlardan ödenmesi gerekir.

Bazı ibadet ve hayır işlerinin yapılması gerekli olmamasına rağmen o işler için borç almak mekruh değildir. Mustahab hacca gitmek, sadaka ve evlilik işleri için hadislerde borç almaya izin verilmiştir:

Yakub b. Şuayb şöyle diyor: İmam Sadık’tan (a.s.) bir kişinin borç alarak hacca gittiğini sordum. İmam (a.s.) şöyle buyurdu:

“Sakıncası yoktur. İnşallah Yüce Allah onun borcunu en kısa zamanda ödeyecektir.[21]

Vesailu’ş-Şia kitabının müellifi bu hadis ve diğer hadislerden mustahab hac için borç almanın mustahab olduğunu söylemiştir. Kurbu’l-İsnad adlı kitapta şöyle nakledilmiştir:

Adamın biri Resulullah’a (s.a.a.) gelerek yardım talebinde bulundu. Allah Resulü (s.a.a.) ashaba dönerek şöyle buyurdu: “ Acaba malı olan var mı? Ensar’dan birisi kalkarak “Bende var” dedi. Allah Resulü (s.a.a.) ona dört deve yükü hurma vermesini emretti. Ensardan olan o şahıs da Peygamber’in (s.a.a.) emrine itaat ettikten bir süre sonra Hazret’in huzuruna gelerek verdiği malı istedi.

Allah Resulü (s.a.a.) şöyle buyurdu: “İnşallah vereceğim. Bir süre sonra o şahıs Peygamber’in (s.a.a.) huzuruna gelerek talebini hatırlattı. Allah Resulü (s.a.a.) “İnşallah” diye buyurdu. Adam üçüncü defa gelişinde yine Allah Resulü (s.a.a.) “İnşallah” diye buyurdu. Ensardan olan şahıs bunu duyduktan sonra “Ne kadar çok inşallah dediniz ya Resulellah!” dedi. Allah Resulü (s.a.a.) gülümseyerek Ensardan olan başka bir şahıstan sekiz deve yükü hurma alarak talebinin iki katını geriye verdi.[22]

Eğer sadaka vermek için borç almak mekruh olsaydı kesinlikle Allah Resulü (s.a.a.) böyle bir işi yapmazdı. Bu ve buna benzer diğer hadislerden sadaka vermek için borç almanın mustahab olduğu sonucu çıkarılmıştır. Ebu Musa, İmam Sadık’ın (a.s.) şöyle söylediğini nakletmiştir:

Adamın biri borç alıyor, onunla da hacca gidiyor. İmam (a.s.) şöyle buyurdu: “Sakıncasızdır.” Yine şöyle dedim: Birisi borç alıyor onunla da evleniyor. İmam (a.s.) şöyle buyurdu: “Sakıncasızdır, zira o adam her sabah ve akşam Allah’ın rızkına ümitlidir.”!

Evlilik her zaman ve herkese zaruri olmamakla birlikte İmam (a.s.), mutlak bir şekilde evlilik için alınan borcu caiz saymış ve mekruhluğuna işaret etmemiştir.

- - - - - - - - - - - -


[1] Camiu Ahadisi’ş-Şia, c.18, s.288, Sevabu’l-A’mal ve İkabu’l-A’mal, s. 341, Vesailu’ş-Şia, c.13, s. 88, h. 5.

[2] Camiu Ahadisi’ş-Şia, c.18, s.288, Vesailu’ş-Şia, c.13, s. 88, h. 5.

[3] Camiu Ahadisi’ş-Şia, c.18, s.288, el-Kafi, c. 3, s. 588.

[4] Camiu Ahadisi’ş-Şia, c.1 8, s. 286, aynı içerik bu kitapta da nakledilmiştir. Kenzu’l-Ummal, c. 6 h. 15373 ve 15374.

[5] Camiu Ahadisi’ş-Şia, c.18, s. 286.

[6] Mukaddes Erdebili, Mecmau’l-Faideti ve’l-Burhan, c.9, s. 59.

[7] Şeraiu’l-İslâm, c.2, Kitabu’l-Karz, s. 83.

[8] Belirli bir mala işaret edilemeden özellikleri belirlenerek alınıp satılan mal.

[9] Nesnel olarak var olan bir maldan bir miktarını, hangisi olduğunu belirlemeden satmak veya almak, bir ton buğdaydan on kilosunu belirlemeksizin satmak gibi.

[10] Tahriru’l-Vesile, c.2, s. 616, 6. Mesele.

[11] Değişik akitlerin borç ile farkı konusunda daha fazla araştırma için fıkıh kitaplarının akidle ilgili bölümüne, örneğin; Cevahiru’l-Kelâm, el-Hadaiku’n-Nazire, Tahriru’l-Vesile ve Minhacu’s-Salihîn kitaplarına müracaat edebilirsiniz.

[12] Miftahu’l-Kerame, c.5, s. 31.

[13] Tahriru’l-Vesile, c.1, s. 652.

[14] Tahriru’l-Vesile, c.1, s. 496-497.

[15] Rum, 39.

[16] Camiu Ahadi’s-Şia, c.18, s. 156, h.14.

[17] Camiu Ahadi’s-Şia, c.18, s. 272, h.1.

[18] Miftahu’l-Kerame, c.5, s. 2.

[19] Nisa, 29.

[20] Camiu Ahadi’s-Şia, c. 18, s. 281,h. 34, el-Kâfî, c. 5, s. 95.

[21] Vesailu’ş-Şia, c. 8, s. 100, h. 8.

[22] Camiu Ahadi’s-Şia, c.18, s. 410, Bâbı İstihbabu’l-Karzi Li’s-Sadaka, h.1.