Yalan ve İftira Savaşları

.
.

 Bismillâhirrahmânirrahîm

Bakara suresinin ikinci sayfasındaki bilgilere göre; insanlık ve İslam düşmanlarının en önemli özellikleri yalan söylemek, iftira atmak, fitne ve fesat çıkarmak, kendilerini barışsever olarak tanıtmak, barışçıl insanları aptal görmek, şeytanlarla birlikte hareket etmek, tuğyan etmek, tağut olmak, serserice ve anlamsızca hareket etmek şeklinde beyan edilmiştir.

Bu açıklamaların günümüzdeki ABD'lilere ve onların çeşitli ülkelerdeki uşaklarına tam anlamıyla uyduğunu görmekteyiz. Çünkü sahip oldukları yüzlerce televizyon kanalları, binlerce internet siteleri ve on binlerce diğer medya organları ile her gün düşmanları hakkında sayısız iftira uydurmakta ve kendilerini izleyen kişilere hesapsız yalan söylemektedirler. Bu şekilde hem kendi vatandaşlarının akıllarının çalışmasına mani olmakta hem de düşmanlık ettikleri ülkelerin yurttaşlarının akıllarıyla oynamakta ve ele geçirmeye çalışmaktadırlar. Çünkü bir ülkenin insanlarının akıllarını ele geçirmek, o ülkenin topraklarını ele geçirmekten daha önemlidir. Eğer insanların akılları ele geçirilirse, topraklarını işgal etmek çok kolay bir hale gelir.

Mehsa Eminî olayı konusunda nasıl büyük bir yalan söyledikleri bizim için gayet açık ve nettir. Ancak hala Amerikalıların anlattıkları gibi inanan ve düşünen milyonlarlarca insan bulunmaktadır. Hatta bizim ülkemizde dahi Amerikancı yayıncılara inananların sayısı, inanmayanların sayısından daha fazladır.

Başka bir örnek olarak yine Amerikan medyası İran'da on beş bin kişinin tutuklandığı ve İslam Cuhruriyeti’nin aldığı kararla hepsinin idam edileceği yalanını söyledi. Maalesef ülkemizdeki sağcı veya solcu medya organlarının çoğu bu yalan habere inandı. Bu konuda hep bir ağızdan birkaç gün arka arkaya programlar yaptılar. Hatta bazıları sözde idamların durdurulması için dua edip gözyaşı bile döktüler. Aynı yalan habere ve benzerlerine İran'ın içinde de inananlar oldu.

İşte bunun adına yalan ve iftira savaşları denir. Yalanlarla ve iftiralarla saldırmaktadırlar. Böylece bazılarını avlamaktadırlar. Bize göre yalan ve iftira çok büyük günahlardandır. Hatta düşmanlarımız hakkında bile yalan söylememeli, iftira atmamalı, onları kandırmamalıyız. Ancak Amerika, Siyonist İsrail, haçlılar ve onların uşakları için yalan söylemek ve iftira atmak günah değildir. Yalan ve iftira onlar için bir savaş taktiğidir. Hatta onlar için hedefe ulaşmak yolunda her şey helaldir, her şey serbesttir. Hedefleri ise İslam topraklarını teker teker işgal etmektir. Hatta bütün dünyaya hâkim olmaktır.

ABD sisteminin vaat ettiği özgürlük, demokrasi, insanları hakları, kadın hakları gibi şeylerin hepsi yalandır. Sadece ve sadece muhatabı kandırmaya yöneliktir. Onlar 70 milyon Kızılderili’yi gözü kırpmadan, 65 milyon bizonu da sırf "Kızılderililer yiyor, yemesin aç kalıp ölsünler" diye öldüren kişilerdir. Kendilerine karşı olan herkesi terörist iftirasıyla isimlendirmiş ve isimlendirmektedir. Peki, onların vaat ettikleri özgür düşünce nerede?

Kristof Kolomb’un Amerika'yı keşfinden hemen sonra başlayan Kızılderili katliamı, yerli halkın tabi tutulduğu soykırımın adıdır. Tam olarak 70 milyon Kızılderili ortadan kaldırıldı. ABD’nin resmi makamları Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödemişti. Devlete ait binaların bodrumları, Kızılderili kafataslarıyla dolmuş taşmıştı. İlk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulanmıştı. Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak çok sayıda insanın öldürülmesi sağlanmıştı. Kızılderililerin açlıktan ölmesi için başlıca yiyecekleri olan bizonların toptan ölmesi de, soykırım yöntemlerinden biri olmuştu. Ancak ABD’liler, soykırım için son derece ilginç bir savunma yapıyor: “Sonuna kadar öldürmedikçe soykırım sayılmaz!”

Aynı soykırımı bizim coğrafyamızda da yapmak istemektedirler. Nitekim Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Yemen'de, Suriye'de ve diğer İslam topraklarında milyonlarca insan öldürdüler, sürgün ettiler, kadınlarını taciz ettiler, çocuklarını köle olarak kullandılar. Yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürdüler.  ABD'nin ilk kadın Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Irak'ta yarım milyon çocuğun öldüğü, buna değip değmediği sorusuna "Bu çok zor bir seçimdi ancak bu bedele değdiğini düşünüyorum" demişti. Görüldüğü gibi bunların insan, çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı diye bir dertleri yok. Özgürlük, kadın hakları, insan hakları diye bir hedefleri yok. Sadece işgal etmek, öldürmek ve sömürmek istemektedirler.

Şimdi sıra İran'a ve Türkiye'ye geldi. Dolayısıyla uyanık, bilinçli, basiretli olmak zorundayız. Bunun için dostumuzu ve düşmanımızı iyi tanımalıyız. Bu coğrafyanın insanlarının en büyük düşmanı ABD, Siyonist İsrail ve onlara yardım edenlerdir. Ve şu anda en çok kullandıkları silah yalanlar ve iftiralardır. Bizim savunma silahımız ise doğrulardır.

Ey kardeşim! En azından sen bari onların yalanlarına ve iftiralarına inanma.