Teşhircilikle Mukabele Vazifedir

.
.



Bir asırdır Batı'dan ne geldiyse soframıza koydular. Ya ye ya da seyret ama itiraz etme dediler. İtiraz edeni bir dönem astı kestiler, bir dönem dışladılar, bastırdılar ve hala o dönem bir şekilde devam ediyor.

Milletçe ezik durmaya o kadar alışmışız ki dile gelip de bunu benim midem kaldırmıyor, al önümden, al sokağımdan, al televizyonumdan deme hakkını kendimizde görmüyoruz.

Edilgen olmaya, mahkûm olmaya, Batı'dan gelenin tahakkümünü kabul etmeye alışmışız. Hele her sunduklarına da insanî, özgürlükçü, hak hukukçu kılıflar giydiriyorlar ya hepten itiraz etmeye çekinmişiz. Allah muhafaza, gerici, yobaz, mürteci falan oluruz diye korkmuşuz.

Bu sokak benim sokağım, benim sokağımda çıplaklık olmamalı, teşhircilik olmamalı, benim parkımda yatak odasına mahsus hareketler olmamalı diyemiyoruz. Bu televizyon benim ve ekranında ahlaksızlık, çirkeflik görmek istemiyorum... diyemiyoruz.

Halbuki vergisini veren biz, yapıp yakıştıran biz... Koskoca milletiz, her şey ama her şey bizim!

Hatta onları adam eden de biziz! Bizden kazanıp bizi adam yerine koymuyorlar.

Biz biniz, on biniz onlar üç-beş!

Senin canın çıplak dolaşmak istiyor; benim canım sokağımda huzurla yürümek istiyor. Sen birsin ben bin.

Senin canın vücudunun bütün girinti çıkıntılarını göstermek istiyor, benim canım şehrimin sokağında senin mahrem yerlerini görmek zorunda kalmadan gidip gelmek istiyor.

Ben senin her şeyini görmek zorunda mıyım?

Ne yapayım göz bandıyla mı yürüyeyim!

Tek sana ait olan yer senin yatak odan, tuvaletin falandır. Şehir meydanları, sokaklar, parklar senin özel alanın değil ki!

Senin bu saçma özgürlüğün mü yoksa bir milletin örfü, ananesi, dini imanı mı?

Gerçi artık iş din imandan geçti, günahtan da geçti iş mideye geldi çattı. Artık insanların midesini bulandıracak noktada!

Milletçe biz izin verdik buna. Biz yüz verdik bunlara. Öyle at oynattılar ki şimdi kendi kızlarımızı da kendilerine benzettiler. Artık onlar diyemiyoruz milletin evladını da kattılar kendilerine.

Giyinmekten soyunmaktan ne olur ki dedik, gözlerimizi kapatalım dedik ama iş ilerledikçe ilerledi ve bu noktaya geldi.

Halbuki emr-i maruf vardı, nehy-i münker vardı.
Sen İslam'ın dediğini de geçtim normal toplumun örf adetinin kabul sınırlarını aşanı hafiften uyarsan, kızım bu nasıl giyinmek desen... bir iki derken onlar da biraz kendine çeki düzen verirdi elbet. İş buralara da gelmezdi.

Tek çözüm de bu zaten canlar. Herkes özellikle bayanlar işi çığırından çıkaranları tatlı dille uyaracak. Belki bir iki çıngar çıkaran olur ama milletin ekseriyetinin istediği çizgiye eninde sonunda gelirler.

Güçlünün zayıf rolüne girdiği, sindiği, başını köşe buçak gizlediği yerde arsızın, iffetsizin meydanı ele alması doğaldır. Millet bu işe el atmalı kesinlikle el atmalı.

Batının çirkin yüzü iyice su yüzüne çıkmışken, battığımız pisliklerden arınmak için bir hareket bir silkinme lazım, hemen şimdi!

Not: Son günlerde yaşanan bir göz doktorunun hastasını aşırı açık giyiminden dolayı muayene etmeyi reddetmesi olayının detaylarını bilmiyorum. Bir hekim hastalar arasında seçici davranamaz bu tartışmaya açık değil. Ne var ki hasta da çok normların dışında bir kıyafetle gelmişse, durumu da acil değilse gözünü muayene ederken istemeden göreceklerinden rahatsız olmak da bir doktorun hakkıdır diye düşünüyorum. Durum çok vahim değildiyse uyarmakla yetinmesi belki daha doğru olabilirdi. Bilmeden hüküm vermek doğru olmaz.

Esasen bu yanlışlar gencecik kızlarımızı suçlayarak, dışlayarak düzelmez, en çok onları bizden koparır. Bu çocuklar bilmiyorlar, eksiklerini, boşluklarını, ilgiye olan ihtiyaçlarını gidermek için kendilerini böyle durumlara sokuyorlar. Onlara yapılan medya telkinlerinin, sanatçı diye ortalıkta dolaşan çürümüş zümresinin etkisindeler. Çare toplumca bir bilinç oluşturulması, güzel dille gençlere giyim kuşamın öneminin anlatılması ve gerektiğinde de hoş bir dille uyarmaktır. Buna himmet edersek azar azar düzelmeler olacak en azından daha kötüye gitmeyecektir inşallah.