Sosyal Medyada Alınganlık Hastalığı

Alevi Din Âlimi Ali Akın CABA

.
.

Hayatımızın bir parçası olan sosyal medya, irtibatları artırıyor mu, yoksa bozuyor mu?!

Teknoloji çağında yaşadığımız şu günlerde her gün yeni bir irtibat vesilesi üretilmektedir. Eskiden ulaşması aylar süren mektuplarla haberleşirken günümüzde telefon gibi anlık iletişim vesileleri bulunmaktadır. Düne kadar sadece evlerde bulunan telefonlar şimdi yirmi dört saat boyunca herkesin cebindedir. Twitter, Facebook, WhatsApp, Telegram, Instagram gibi uygulamalar her an herkesin elinde.

Artık bunlar hayatımızın bir parçası ve hayatımızı ciddi manada meşgul etmektedir. Diğer taraftan bunlardan kurtulmak da mümkün değildir.

Bu sosyal medya uygulamalarında herkes her gün onlarca paylaşım yapmakta ve telefonlar hiç susmadan herkes birbirini aramakta ve saatlerce konuşmaktadır. Telefonda bir saat konuşan birisi, konuşması bittikten sonra da bir saat başının ağrısıyla uğraşmaktadır. Sosyal medyada birisine bir cevap yazayım derken bir saat göz ağrısı çekmektedir. Bu bağlamda sosyal medya irtibatları sağlarken diğer taraftan ciddi sağlık sorunlarına neden olmaktadır.

Yolda yürürken telefondan gözlerini ayırmayan gençlere ne demeli? Caddeden karşıdan karşıya geçiyor, ama gözleri geçen arabalara bakması gerekirken telefon ekranından başka bir yere bakmıyor. Şoförler de aynı şekildeler; bütün dikkatleri yolda olması gerekirken mesajlaşmak da nedir? Yüz yirmi hızla gidiyor, ama gözleri telefon ekranında ve bir eliyle de mesaj yazıyor.

Bu ve bunun gibi konular, fiziki zararlarıdır. Sosyal medyanın bir de psikolojik zararları vardır. En önemli psikolojik zararı, “Alınganlık Hastalığı” oluşturmasıdır.

Alınganlık hastalığına neden olan temel düşünce, herkesi hazır ve nazır olarak bize cevap verme durumunda olduklarını düşünmemizdir. Bir mesaj yazılıyor, eğer anında cevap verilmezse “Beni önemsemedi” deniyor. WhatsApp’tan mesaj atıyor, mavi tik oluyor, ama cevap gelmeyince “Mesajımı okudu, ama cevap yazmadı; demek ki bana küsmüş de cevap vermiyor” düşüncelerine kapılıyorlar. “Ya kaç defa telefon açtım, cevap vermedi.” “Instagram’da paylaşım yaptım, filan kimse beni beğenmedi, yorum yazmadı.”

“Acaba kaç kişi beni beğendi?”

Artık insanların zihinleri bu gibi düşüncelerle meşguldür. Bu düşünceler, insanın psikolojisini bozmakta ve alınganlık hastalığına neden olmaktadır. İrtibatları güçlendirmesi beklenen sosyal medya tam tersine irtibatları bozmaktadır.

Ya da sosyal medya irtibatları yokken birisi birisine kızdığında o kimseye hemen ulaşamıyordu; birkaç gün sonra ulaşabiliyordu. Bu geçen sürede sinirler sakinleşiyor ve aklıselim düşünmeye fırsat oluyordu. Sonuçta bu sinirli hal ve kızgınlık diğer tarafa yansımadığı için irtibatlar devam ediyordu. Ama günümüzde birisi, başka birisine kızdığında anında mesaj atarak ve telefon ederek kızgınlığını ve sinirini karşı tarafa aktarmaktadır. Daha sonra aklıselim olarak düşünse de artık iş işten geçmiş oluyor. Bu şekilde normalde hiç zarar görmeyecek arkadaşlıklar ve dostluklar bir anda sona ermektedir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:         

اِقبَلْ عُذرَ أخيكَ ، و إن لَم يَكُن لَهُ عُذرٌ فَالتَمِسْ لَهُ عُذرا

“Kardeşinin özrünü kabul et. Eğer bir özür getirmezse, sen ona bir özür bul.”[1]

Telefon ettiğinde, sosyal medya uygulamalarından mesaj attığında cevap gelmiyorsa hemen olumsuz düşüncelere kapılma. Eğer sana niye cevap vermediğine dair bahane getiriyorsa hemen kabul et. Eğer bir bahane getirmiyorsa, sen ona bir bahane bul. “Görüntülenme mavi tik oldu, ama cevap yazacak durumda değildir; belki araba sürerken sadece mesajı okuyabildi, ama araba sürdüğü için cevap yazamadı.” “Çok fazla mesaj aldığı için belki benim mesajım arada kaldı ve göremedi.” “Müsait olunca cevap verecekti, ama unuttu.” “Evdeki küçük çocuğu telefonla oynarken benim mesajımı silmiş olabilir veya kendisi yanlışlıkla silmiştir.” “Telefonuma, başı ağrıdığı için cevap veremedi.” “Gözlerinde sorun olduğu için cevap yazmakta zorlanıyor.”

“Müsait olunca cevap verecekti, ama unuttu.”

Bazen WhatsApp üzerinden bir soru soruluyor; yazarak cevap vermeye kalkılsa ne göz kalır, ne baş kalır!! Her yerde veya her konuda ses kaydı atmak da mümkün olmaz.

Kısacası İmam Ali’nin buyurduğu gibi getirilen bahaneleri kabul etmeliyiz ve eğer bahane getirilmiyorsa biz bir bahane bulmalıyız. Yoksa her şeye alınan bireyler haline geliriz ve hayatı kendimize çekilmez ederiz.

Olumlu düşünün. Olumlu bahaneler getirin ki hayatınız ve arkadaşlıklarınız güzel olsun. İnanın, böyle yapmanız, en çok size yararlı olacaktır…

--------------

[1] Biharu’l Envar, c. 74, s. 165, h. 29