Samuel Kitabı'nın Tahrifi ve Hz. Davud'un Masumiyeti

.
.

Samuel Kitabı'nın Tahrifi ve Hz. Davud'un (as) Masumiyeti


http://dssenglishbible.com/scroll4Q51.htm

Amalekler hususunda siyonistlerce istinat edilen Samuel kitabının eldeki en eski ve aynı kitabın çeşitli kısımları M. Ö. 300-M. Ö. 25 arasındaki tarihlerde yazılan Kumran metinlerindeki Samuel kitabı versiyonunda sonraki metinlerle ölçülen tahrif oranı yukarıdaki linkte nispî oranda yukarıdaki linkte görülebilir..
Bu farkın ne kadar büyük oranda olduğu ile ilgili bilimsel tezler yazılmış..
Elbette burada tercüme farkına sebebiyet verebilecek harekesiz İbranice metin değil, İngilizce tercüme yer alıyor..
Kitabın bu nüshasının orijinal dilli parşömenleri Urşelim siyonist Rockefeller müzesinde bulunmaktadır.

Bu münasebetle peygamberlerin masumiyeti hususunda bu kitapla ilgili yorumlanan bir konuya değinmeyi önemli buluyorum. Bu yazıda özetle vereceğim bilgi, bütün tahriflere rağmen Ehlikitabın da ilk dönemlerinde  peygamberler hakkında günahtan tenzih ve masumiyet algısı olduğunu bize iletmek bakımından mühimdir. Zira ister resmî (kanonik), ister gayr-i resmî (apokrifa) metinler açısından bakılsın, peygamberlere edilen iftiraları ve yanlış nispetleri reddedip onları aklamanın Ehlikitap literatüründeki tek örneği bu değildir. Resmî metinlerde tecavüz ve cinâyet olarak zikredilen iftirâları tamamen farklı şekilde nakledip peygamberlere karşı verilen nispetleri yalanlayıp doğrusunu savunan apokrif metinler de vardır.. Samuel kitabının daha eski versiyonlarında şimdiye dek tespit edilenden çok daha fazla tahrif olduğu metin araştırmacılarının ve Benî İsrail tarih analisti ve kutsal kitap eleştirmenlerinin tezlerine çok geniş şekilde yansımış durumda. 


Örneğin birçok kutsal kitap tarihçisi ve eleştirmeni ve hattâ haham ve keşişler, Hz. Davud (a.s) ve Batşeba hakkındaki namus iftirâsının da Hz. Davud'dan 200-300 sene sonra politik sebeplerle metne eklendiğini söyler ve haham Manis Freedman gibi olayın asıl döngüsünün yansıtıldığından çok farklı olduğunu, savaşa giden askerlerin o dönemlerde eşlerini ihtiyat gereği âdet olduğu üzere önceden boşadığını, dolayısıyla herhangi bir zinânın vuku bulmadığını söyleyenler hiç de az değildir. Hz. Davud (a.s) yönetiminin ilk yılında "şartlı boşanma belgesi" unvanıyla savaşa giden askerler için bir kanun çıkarmış, olaya konu olan Uriya'nın ölümü Hz. Davud'un hâkimiyetinin onbeşinci senesinde vuku bulmuştur! Bu kanunun sebebi boşanmadığı takdirde kaybolur ya da esir olup tutuklanırsa, eşinin ömrü boyu dul kalma zorunluluğuydu. Bu tür dul kalması gereken kadınlara İbranilerin tabiriyle "zincirlenmiş kadın", adı veriliyordu. Ortaçağ dönemi  yorumcularından birine göre bu şartlı boşanma belgesi kanunu, ilk olarak Hz. Musa (a.s) dönemine dayanıyor. Yani unutulan bir sünnetin ihyâsı sözkonusu aslında.. 


Bu "şartlı boşanma belgesi" olay bağlamında ve dışında ilk dönem hahamları Şmuel Bar Nahmanî, Yonatan ben Eleazar ve Davudî soya mensup  haham Yehuda HaNasi gibileri tarafından da açıkça dile getirilmiştir. Onlar Hz. Davud (a.s)  döneminden itibaren savaşlara giden  askerlerin şartlı boşanma belgesi yazıp imzaladıkları bir kanunun varlığını, bu kanun gereği Hz. Davud'un (a.s) şehit olan komutanı Uriya'nın  dul kalan eşini eş olarak aldığını, fakat öncesinde herhangi bir ilişkinin vuku bulmadığını ifade etmişlerdir. Zâhiren İmam Rıza'nın (a.s) bu konuda: "savaşta şehit olanların eşleri içerisinde ilk olarak Allah'ın emriyle Hz. Davud'un (a.s) Uriya'nın eşi (Batşeba) ile evlendiğini" buyurması, Hz. Davud'un (a.s)  kendisinden öncesinde o bölgenin şer'î yükümlülüğe bağlı olmayan toplumlarının yanlış geleneğini iptal etmekle emredildiğini iletir. Bu öyle bir gelenekti ki, Hz. Musa (a.s) ve Yuşa (a.s) sonrasında uzun süre unutulmuştu! Nitekim sözkonusu hahamların açıklamasında da var ki "Hz. Davud (a.s) kendi halefinin bu eşten olacağını ve Hz. Mesih'in (a.s) onun soyundan geleceğini önceden öğrenmişti"


İmam Rıza'nın (a.s) buyruğunda, "bunun üzerine bu, Yahudilere ve (şehit olmuş) Uriya'ya ağır geldi" ifadesi, öncesinde Yahudi Tanah tefsiri metinlerinin söylediği gibi -tabii eğer dedikleri doğruysa- Hz. Davud (a.s) ile onun arasında sonradan kötüye yorumlanan bir tartışmanın yaşandığına işaret edebilir. Yahudi yorumculara göre bu tartışma ve Hz. Davud'un (a.s) yanında başkalarına efendilik atfetme gibi saygısızlıklar sebebiyle, Uriya idamla yargılanabilir bir hain konumunda sayılıyordu. Fakat dedikoducular tarafından yanlış anlaşılma olmasın diye bu şekilde yargılanmamış ve onun yerine komutan ve asker olduğu için savaşa gönderilmişti. Yonatan Ben Eleazar ve Yehuda HaNasi adındaki hahamlar, Hz. Davud'un (a.s) bu olayda yanılıp günah işlediğini söylemenin yanlış ve büyük bir yanılgı olduğunu dile getirir. Hz. Davud'un (a.s) sonrasındaki ağlama ve tövbesiyle ilgili ise bu eserler, olayın zahirinin umulduğu gibi gitmediğinden dolayı olduğunu demişlerdir. Nitekim Ehlibeyt nakillerinde Hz. Davud'un (a.s) Davud adına sahip ve buna layık olmasının sebeplerinden biri olarak, "o kalbinin yarasını vudd (sevgi) ile tedavi eder, terk-i evlâ yaptıkça kalbi temiz kalsın diye, yaşadığı uzun müddetli manevi sefa hislerini her elden verdikçe tövbeyle yakarıp ağlardı." türü ifadeler geçmiştir. Nitekim tarihi keşiflerde defalarca Yahuda krallığının hanedan büyüğü olarak adı geçen Hz. Davud'un (a.s) adı (Dâwûd/Dâwid) Arapça vudd ile aynı kökenden olup İbranice'de "sevgili" anlamındadır.

İlginç olan şudur ki, Hz. Davud (a.s) hakkında eski tarihlere dayanan bu  rivayeti o zamanlar ve şimdi de dile getiren kimseler, Hz. Davud'un (a.s) dinen yüceltildiği, dosdoğru, mukaddes ve sâlih olarak nitelendirildiği konusuna temas ederek, bu ifadelerin onun bu tür vasıflara zıtlık taşıyan her türlü büyük günahlardan ve kendi şahsiyetiyle çelişip hiçbir mantığı olmayan akılsızca teşebbüslerden temiz olması gerektiğine işaret ettiğini ifade etmişlerdir. Samuel 18:14'teki "Allah onunla birlikte idi" ifadesi de onlarca böyle bir günah işlemesinin imkânsızlığına işaret olarak belirtilmiştir.

Şii kaynaklarda İmam Sadık'ın (a.s) ve Sünnî kaynaklarda İmam Ali'nin (a.s) sahih nakillerinde de zinâ nispetiyle ilgili bu anlatının bütünüyle bir peygambere iftira olduğunu ve Hz. Davud'un (a.s) Uriya'nın dul eşine el attığını kendi dönemlerinde nakledenlerin iki misliyle ağırlaştırılmış iftirâ hadd cezası almasını gerektirdiğini okuyoruz. Bu ifade, bazı Şii-Sünni ulemanın yorumlarında, olayı tafsilatıyla nakledip kabul ettiğini söyleyen bir Müslümanın idam edilmesine kadar yorumlandığı olmuştur. Ehlibeyt kaynaklarına göre iki şahsın arasında -ki bazı hadislere göre Hz. Davud'un adaletle hükmetmesini ona hatırlatmak için  görünen iki melektiler- koyunlarla ilgili verilen hükümdeki terk-i evlâ, her iki tarafın ifadesini sonuna dek dinlememek ve bir tarafın haklı olmadığı belli olduğu için erken karar vermekti. Allah-u Teala bu şekilde davaları çözmek için bütün tarafları sırasıyla dinlemeyi Hz. Davud'a öğretti. Tevrat'ta Natan adında zannî bir peygambere nispetle Hazret hakkında söylenen kınama ise Şii hadis kitaplarından Tenbîh ül-Havâtır'daki ve imam Sadık'tan (a.s) Şeyh Râvendî yoluyla gelen birer hadise göre, Hz. Davud dönemindeki bir peygamberle kendisi arasında Cennet ve zühtle ilgili bir mağarada ibadet hâlindeyken geçen ve kınamadan tamamıyla uzak olan soru cevaplı bir diyalogdur. Sadece diyalogda Hz. Davud'un (a.s) eşlerinin ve hizmetçilerinin çokluğu ve bölge krallarından en eski bir şahsın çok eşliliği konusuna dair birer cümle geçmiştir. 

- - - - - - -

Kaynakça: 


Şabat, 56a 
Ketubot, 9b
Sanhedrin, 107a
Tefsîr-i Ayyâşî, c. 2 s. 177
El-Emâlî, Sadûk, s. 99
Men lâ Yahduruhu'l-Fakîh, c. 2 s. 162-163
Uyûn u'l-Ahbâr, s. 107-108
Kısas ul-Enbiyâ, Râvendî c. 1, s. 203
Tenbîh ül-Havâtır (Mecmuatü'l-Verrâm), c. 1 s. 67
Kemâlüddin, Sadûk, c. 2 s. 524