Yaşam ve Yaşama Hakkı

Rabbulâlemin'in insanoğluna vermiş olduğu en güzel nimet şüphesiz ki hayattır.

Hayatta olmak, yaşamak, bir ruh ve beden sahibi olmak.

Sadece var olma nimetinin şükrünü ömür boyu etsek yine de yerine getiremeyiz.

İlim şehrinin kapısı Hz. Ali (a.s) Nehcû’l Belağa'da şöyle buyuruyor:

فَاِنَّ اللّهَ سُبْحانَهُ وَ تَعالى خَلَقَ الْخَلْقَ حينَ خَلَقَهُمْ غَنِيّاً عَنْ طاعَتِهِمْ، آمِناً مِنْ مَعْصِيَتِهِمْ، لاَِنَّهُ لاتَضُرُّهُ مَعْصِيَةُ مَنْ عَصاهُ وَ لاتَنْفَعُهُ طاعَةُ مَنْ اَطاعَهُ

"Subhan olan Allah, mahlûkatı öyle bir durumda yarattı ki itaatlerine ihtiyacı yoktu ve günahlarından da güvendeydi. Çünkü kendisine karşı günah işleyenin günahı O'na bir zarar vermez ve itaat edenin itaati de O'na bir fayda etmez."[1]

Yani Allah'ın insanı yaratması lütuftan başka bir şey değildir. Sadece yaratılış nimetinden dolayı insanın Allah'a ibadet etmesi zaruridir.

Allah yaratmış olduğu bu cana çok değer vermektedir.

Yolunu şaşırmasın ve cehenneme gitmesin diye 124 bin peygamberi ve ilahi kitapları hidayeti için göndermiştir.

Dünyadaki her şeyi insanın hizmetine sunmuştur.

İnsanoğlunun canı o kadar değerlidir ki suçsuz yere bir insan öldürmeyi, Allah bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer bilmektedir.

أَنَّهُۥ مَن قَتَلَ نَفْسَۢا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِى ٱلْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ ٱلنَّاسَ جَمِيعًا

"Kim, bir cana ve ya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur."[2]

Bir canı ihya etmenin karşılığını ise tüm insanlığı ihya etmek olarak bilmektedir.

وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَآ أَحْيَا ٱلنَّاسَ جَمِيعًا

"Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur."[3]

Can o kadar değerlidir ki suçsuz yere birini öldürmenin cezası olarak kısas yani ölüm emri verilmiştir.

İnsanın kendisi de fıtri olarak yaşamayı sever ve ölümden korkar.

Diğer bütün canlılarda yaşamı severler ve ölümden korkarlar.

Ömür boyu ağır hapis cezası ile hapiste olan bir insan bile o şekilde yaşamayı ölmeye tercih eder.

Allah insanoğluna o kadar değer vermektedir ki yaratmış olduğu bu insanın cennete gitmesini ve ebediyen huzur ve mutluluk içerisinde orada yaşamasını istemektedir.

Bu kadar değerli olan insan, acaba kendi değerini ve diğer mahlûkatın değerini bilmekte midir?

Allah'ın emaneti olan bu cana sahip çıkmak ve diğer canlıların canına ve yaşama haklarına sahip çıkmak ve saygı duymak insanın boyun borcudur.

İnsan kendisine sağlığına dikkat etmelidir. Sağlığına dikkat ettiği gibi ruhuna da dikkat etmelidir. Kendisine o kadar iyi bakmalıdır ki öldükten sonra cehennem yerine cennete gitmelidir. Bu da elbette ki Allah'ın sözüne bakmakla mümkün olan bir şeydir.

Hadislerde buyurulduğu gibi insanın değeri cennetten başka bir şey değildir. Hazret-i Ali (a.s) şöyle buyurdu:

إِنَّهُ لَيْسَ لِأَنْفُسِكُمْ ثَمَنٌ إِلَّا الْجَنَّةَ فَلَا تَبِيعُوهَا إِلَّا بِهَا

"Sizin canlarınızın değeri cennetten başka bir şey değildir. Cennetten başka bir şeye satmayın."[4]

Dünya hayatı sıkıntılarıyla, problemleriyle, güzellikleriyle, kötülükleriyle kısa sürede geçip gidecek olan bir hayattır.

Biz Allah kullarını nasıl hedefe her halükarda ahiret yurdu olmalıdır.

Bu dünya bizler için sadece ahirete ulaşmak için bir basamak olmalıdır.

Yapacağımız iyiliklerle, güzelliklerle, iyi niyetlerle, güzel kalplerle.

Elimizden geldiği kadar güzel kalpler kazanarak, ardımızda dualar bırakarak, ardımızda "Allah razı olsunlar" bırakarak.

[1] Nehcû’l Belağa, Hutbe 184

[2] Maide/32

[3] Maide/32

[4] Nehcû’l Belağa, Hikmet 456