.
.
Bismillahirrahmanirrahim
“Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi yerden meydana getiren ve orada yaşatan O’dur. O’ndan bağışlanma dileyin, sonra ona tevbe edin. Kuşkusuz, Rabbim yakındır. (dualara) icabet edendir.”[1]
* * *
Ayette belirtilen bu kavram tam da insanın hem kedisinin sömürgecilikten kaçınması, hem de kendini sömürmek isteyen sömürgeciliğe karşı fıtri (yaratılışsal) vazifesini yerine getirerek, bir direniş ehli olmasının izahını yapmaktadır.
Sömürgeci ülkeler, insanların kendilerine, tarihlerine ve kültürlerine ilişkin zihinsel imajlarını yok etmek için çeşitli (medya, eğitim, sanat, edebiyat vb.) araçlar kullanırlar.
İnsan sömürgeciliğin köklerini her zaman tarihin kalbinde bulabilir; zenginlik ve güç belirtisi olan her yerde mevcuttur, her insanda onu elde etme arzusu da vardır. Ancak küresel düzeyde sömürgecilik ve sömürü, 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa ülkelerinin rolü ve diğer ülkeleri ciddi bir şekilde keşfetmeleri ile diğer kıtalar üzerindeki nüfuzlarıyla başlamıştır. İlk olarak İngiltere bu alana girmiş, ardından Portekiz, Fransa, İspanya, Hollanda vb. gibi diğer ülkeler eklenmiştir.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra, sömürge imparatorluklarının çöküşü ve bağımsızlık hareketlerinin yükselişiyle birlikte, doğrudan askeri ve siyasi tahakküme dayanan geleneksel sömürgecilik yöntemleri etkisiz hale geldi. Bu dönemde sömürgeciler, nüfuzlarını sürdürmenin ve diğer ülkelerin kaynaklarını sömürmenin yeni yollarını aradılar; bu da "Neo (yeni) Sömürgecilik" veya "Neo Kolonyalizm (müstemlekecilik)" olarak adlandırılarak. Bu yeni sömürgecilik biçimi, fiziksel işgalden ziyade ekonomik, siyasi ve kültürel nüfuza odaklanmaktadır.
Ekonomik sömürgecilik, iç pazarları kontrol etmeyi, sömürgeci güçler lehine ekonomik politikalar dayatmayı ve doğal kaynakları düşük fiyatlarla sömürmeyi içerir. Siyasi sömürgecilik ise ülkelerin siyasi yapılarını etkilemek, bağımlı hükümetleri desteklemek ve bağımsız kararlar alma konusunda ulusal iradeyi zayıflatmak olarak görülebilir. Kültürel sömürgecilik aynı zamanda bir toplumun kimliğini, değerlerini ve inançlarını değiştirme girişimini de ifade eder. Nihai amaç, entelektüel (kültürel) bağımlılık yaratmak ve direniş ruhunu yok etmektir.
* * *
Kültürel sömürgecilik ve kimlik krizi
Kültürel sömürgeciliğin en önemli yönlerinden biri, insanlarda öz-yıkım ve (algı, düşünme, öğrenme problem çözme ve karar verme gibi) bilişsel krizlerin yaratılmasıdır. Bu olgu birkaç temel aşamadan oluşur.
Sömürgeci ülkeler, insanların kendilerine, tarihlerine ve kültürlerine dair zihinsel imajlarını yok etmek için (medya, eğitim, sanat, edebiyat gibi) çeşitli araçlar kullanarak, yerli değerleri önemsizleştirmeye ve Batı değerlerini üstün göstermeye çalışırlar.
Kendini üstün bir halk, sömürge toplumunu ise aşağı bir halk olarak tanıtmak; direniş ruhunu zayıflatmanın temel dayanağıdır. Sömürgecilerin daha ileri ve medeni, sömürge toplumlarının ise geri ve rehberliğe muhtaç olduğu düşüncesi aşılanarak, halkta bir aşağılık duygusu yaratılar. Bu ise, tahakküme karşı direnişi kademeli olarak azaltır ve işgalcinin kültür ve değerlerinin kabulünü kolaylaştırır.
Kendilerini dünyanın merkezi (entelektüel, bilimsel ve kültürlü) olarak, diğer ulusları ise çevre (bağımlı ve aşağı konumlu) olarak sunarlar. Bu görüş, onlar kendilerini bilimsel, kültürel, edebi ve sanatsal alanlardaki etkilerini haklı olarak çıkarmaya çalışırlar.
Kültürel sömürgecilik, insanları kimliklerinden, tarihlerinden ve medeniyetlerinden uzaklaştırmayı amaçlar. Bu hedefli yabancılaştırmanın yıkıcı sonuçları vardır. Bir birey kendi kimliğinden uzaklaştığında, artık kendini kendi toprağına, tarihine ve kültürüne ait hissetmez. Bu kayıtsızlık, yabancı kimliklerin tamamen kabul görmesinin yolunu açar.
Toprağın kimliğini ele geçirmek, bireyin diğer tüm varlıklarıyla olan bağını koparmak anlamına gelir. Din, kültür, dil, gelenek ve görenekler... Toprak yalnızca coğrafi bir konum değil, aynı zamanda bir milletin kimliğinin, tarihinin ve varoluşunun da bir simgesidir.
Toprağın kimlikteki önemi: Will Durant'ın, Mohsen Raddadi'nin "Evsizlik" adlı kitabındaki "Toprağa ait olmak medeniyetin başlangıcı ve kimliğin köküdür" sözü bu noktayı güzel bir şekilde açıklıyor. Bireysel ve kolektif kimlik, toprak ve yaşam alanıyla güçlü bir şekilde bağlantılıdır.
İslam'da vatan kavramının önemine (kişinin vatanından uzakta bir yolcu olarak kabul edilmesi) yapılan atıf, bu kavramın kültürümüzde ve dini öğretilerimizde derin köklere sahip olduğunu ve yalnızca siyasi bir kavram olmadığını göstermektedir. Vatan, (insanın yaşamsal anlamda kullanılan yerdir) insanın doğduğu, aidiyet duygusu beslediği ve kimliğini edindiği yerdir.
Neo (yeni)-sömürgecilik, özellikle kültürel biçimiyle, zihinleri manipüle ederek ve kimlik krizleri yaratarak uluslar üzerinde hâkimiyet ve kontrol sağlamaya çalışır. Bu sömürgecilik biçimi, aidiyet, tarih ve toprak duygusunu yok ederek ulusal direnişi zayıflatır ve yabancı güçlerin daha fazla nüfuz sahibi olmasının önünü açar. Kültürel sömürgeciliğe karşı mücadele, ulusal kimliğin yeniden inşasını, yerel değerlerin güçlendirilmesini ve sömürgecilerin hilelerinin farkında olmayı gerektirir.
Evet, bugün küresel neo sömürgecilik ile direniş ekseninin verdiği mücadele tamda budur. Küresel Siyonizm ve Emperyalizm sömürgeciliğine karşı, tek gayesi yaratılış bağımsızlığını korumak isteyen gerçek direniş ekseninin verdiği mücadeledir.
- - - - - - - - - - -