.
.
Amerikalılar, Irak seçimlerinde yediği tokadın aynısı Lübnan’da tekrarlanmasın diye yaklaşan Lübnan seçimlerinde şimdiden plan yapmaya başladılar bile.
Peki o plan nedir?
Amerikalıların Lübnan’ın iç işlerine bu denli sınırsız müdahale iştahı ve isteği nereden kaynaklanıyor?
ABD’nin Hazine Bakanlığı, Ulusal Güvenlik Konseyi ve diplomatik elçilikleri (örneğin Tom Barrack gibi özel temsilciler) üzerinden yürütülen bu plan neyi hedefliyor?
Amerikalılar bu kadar büyük bir yatırımla Hizbullah-Emel ikilisinin geleneksel Şii-Direniş üstünlüğünü (%30-40 sandalye) %20'nin altına çekebilecek mi?
İşte planın detayları ve ana unsurlar:
ABD’nin, Lübnan’ı İsrail açısından “risk ve tehdit olmaktan çıkarma” arayışları yeni değil; fakat son dönemde bu çabaların daha sistematik ve çok katmanlı hâle geldiği görülüyor. Washington’un masasında iki ana başlık öne çıkıyor:
Birincisi, Hizbullah’ın askeri kapasitesini kademeli şekilde etkisizleştirmek ya da mümkünse tamamen silahsızlandırmak.
İkincisi, Lübnan’ı siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan zayıflatarak “Sudanlaştırma” olarak adlandırılan bir çökertme sürecine sokmak; yani devleti içerden işlevsizleştirip dış müdahalelere açık hale getirmek.
Lübnan üzerinde kurulması istenen yeni düzen, artık diplomasi kılıfına bile ihtiyaç duymayan bir hoyratlığın izlerini taşıyor. Bu projeler öyle büyük bir iştahla yürütülüyor ki, her yeni gün bir başka senaryonun, bir başka taşeronun, bir başka gizli mutabakatın ortaya çıktığını görüyoruz.
Hizbullah’ın silahsızlandırılması için sahadaki gerçeklikler ABD ve İsrail açısından aşılamayacak kadar zor olsa da yaklaşan seçimler “dolaylı zayıflatma” için bir fırsat olarak görülüyor. Önümüzdeki 6–7 ay içinde yapılması planlanan seçimlere müdahale etme yolları şimdiden tartışılmaya başlandı. Lübnan’ın ülke içinde ki nüfus sayısı kadar hatta daha fazlası ülke dışında milyonlarca vatandaşı bulunuyor. Dış güçler bu geniş seçmen havuzunu, diledikleri gibi eğip bükebilecekleri bir manipülasyon alanı olarak görüyor. Bu yüzden birdenbire “gurbetçi seçmen” tartışmasını köpürtmeye başladılar. Amerikalılar bu kez sandığı bir silaha çevirmeye hazırlanıyor. Önümüzdeki Lübnan seçimlerini, direnişi zayıflatmak için bir laboratuvar gibi kullanmak istiyorlar. Çünkü mesele demokrasi değil; mesele, sandığın içine saklanmış bir operasyonun meşruiyet kazanması.
Dış güçler, diaspora oylarını kendi çıkarlarına göre yönlendirebilecekleri bir alan olarak görüyor. Yurt dışındaki oyların kullanımı konusunda reform kılıfı ile yeni düzenlemeler dayatılırsa, seçim sürecinin direniş güçlerinin denetiminden çıkarılması ve sonuçların dış müdahaleye daha açık hale getirilmesi hedefleniyor. Bu sayede Hizbullah’a sandıkta ciddi bir darbe vurulması, ardından da silahsızlandırma dosyasının daha kolay ve daha “meşru” bir şekilde gündeme sokulması planlanıyor. Çünkü onlar, seçimden zayıflayarak çıkmış bir Hizbullah’a karşı, ABD’nin müdahaleleri uluslararası arenada daha rahat meşrulaştırılabilir düşüncesindeler.
Lübnan’daki Hizbullah karşıtı gruplara pamuk şekeri gibi gösterilen bu planların en tehlikeli yanı, ABD’nin Lübnan’da yeni bir taşeron arayışında olmasıdır. Yemen’de Suudi Arabistan’ın, Sudan’da Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Suriye’de İsrail’in üstlendiği rolün bir benzerini Lübnan’da da inşa etmek istiyorlar. Amaç, sahada doğrudan risk almadan yerel veya bölgesel bir aktöre “yıkım ve baskı işini” devretmek. Hem de kendi ellerini kirletmeden, başkalarının sırtından bir ülkeyi çökertme stratejisi. Lübnan’da bu taşeronluk kurası artık Colani’ye mi çıkar, yoksa İsrail’in himayesinde yerel, anti Hizbullah karakterli Hristiyan ve Sünni güçlere mi bu görev devredilir, bekleyip göreceğiz. Lübnan’ın kırılgan siyasi yapısı ve ekonomik çöküşü, böyle bir taşeronluğun devreye girmesine uygun bir zemin olarak değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, Lübnan üzerindeki baskı çok katmanlı bir stratejinin ürünü: seçim mühendisliği, ekonomik çökertme, dışta taşeron arayışı ve içeride direnişi zayıflatma çabaları aynı hedefe hizmet ediyor. Tüm bu adımlar, bölgenin güç dengelerini değiştirmeye dönük hepimizi etkisi altına alacak daha geniş bir planın parçaları gibi duruyor.
Fakat unuttukları bir gerçek var: Lübnan ordusu mensuplarının, nüfusları oranında Hizbullah yanlısı Şiilerden oluştukları gerçeği ve yurtdışı gurbetçi seçmenlerin büyük bir bölümünün de Şii göçmenlerden oldukları gerçeği.
Lübnan, ülke ve coğrafyadan ibaret değil; tarih, hafıza ve acıyla yoğrulmuş bir davanın dayanma gücüdür. Ne kadar proje üretirlerse üretsinler, bu topraklarda halkın iradesi üzerinde mühendislik yapmanın kolay olmadığını daha önce defalarca tecrübe ettiler. Yine tecrübe edecekler.