Eski Mısır ve Ortadoğu Kaynaklarında Hz. İbrahim Hanedanı

.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ateist ve deist çevrelerin iddialarının aksine, tevhidi din ve şeriatın büyüklerinden en temel şahsiyetler hakkında arkeolojik bulgular ve resmi kayıtlar mevcuttur. Ebla tabletlerinde Hz. İbrahim (a.s) ve Lut kavminin şehirleri hakkında olan belgelerin yanı sıra, İkinci ara dönem olarak da adlandırılan Sami Hiksos krallarının yönettiği 14.-15.-16. Hanedanlar dönemi (M. Ö. 19.-16. Yüzyıl arası dönem) ile Merenptah ve Hz. Davud asrına kadar daha sonraki yüzyıllarda, Mısır kaynaklarında Hz. İbrahim, Hz. Yakup ve Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Yuşa, ve Hz. Davud (a.s) konularında direkt veya dolaylı resmi kayıtlar mevcuttur. Bu makalemizde, özellikle de Ehl-i Beyt'ten gelen İslami kaynaklara da kısaca temas ederek, bu husustaki örneklere değindik.

* İbrahim İsmi ve Nemrut

İslami rivayetlerde Nemrut ile ilgili geçen vasıflara, onun evrenin hâkimi olarak anıldığı ve Rab olma iddiasında olduğu yönünden, en uygun kişi Akkadlı Naram-Sin'dir. O kendisini “Akkad'ın Tanrısı” olarak adlandıran kral ve Mezopotamya tarihinde kendini halkı için tanrılaştıran ilk kişidir. Aynı şeklinde kendini “evrenin kralı" ve “dört dünya köşesinin kralı” olarak adlandırılmıştır. Yine Şii-Sünni İslami rivayetlerde Yahudi tarihçi Yosefus'un naklindeki gibi Hz. İbrahim'in Kenan'a göçmeden evvelki vatanı olarak geçen “Kûsâ-Rebbâ“/Kutha şehrinin “Kutha kralı destanı" denen şiirsel destanında, Naram-Sin, Kutha şehrinin kralı olarak geçmektedir. Kabul edilen tezlerden birine göre, yine Akkad imparatorluğunun başkenti Akkad şehri, Kutha bölgesine yakın olan Kiş şehrinin civarlarında bir yerdedir. Söz konusu destan ve bu bilgi, Usul-ü Kâfi'deki muteber nakilde, Kutha şehrinin neden Nemrud'un devletinin onda istikrar bulduğu şehir olduğunu açıklayabilir. Eskiden Naram-Sin tarafından harap edilmiş kabul edilen büyük Ebla medeniyetinin başkenti Ebla'nın arşivlerinde, birçok kil tablette geçen Hz. İbrahim'e işaret eden Abramu isminin yanı sıra, başka tabletlerde Lut kavminin şehirlerinden üçü olan ve Ehl-i Beyt rivayetlerinde de geçen Sodom, Gomore ve Zeboim şehirlerin isimleri şehir ismi olarak yer almaktadır. Bazı bilim adamları zorlama yorumlarla, “burada Abramu ismi çok geçiyor ve Lut kavminin şehir isimleri Abramu ismiyle aynı tabletlerde değil, farklı tabletlerde mevcut, yani buradaki Abramu başka herhangi biri de olabilir” diyorlar. Fakat İslami ve Yahudi rivayetleri açısından Hz. İbrahim'in Mısır'dan dönüşte dünyanın uzak yerlerine kadar giden kafileleri ağırlaması ve tevhide çağırdığı bu kafilelerin onun ismini, misafirperverliğini ve ateşte yanmaması mucizesini dünyanın uzak ülkelerine duyurması hususu dikkat çeker. Ebla gibi uzak ticari seferlerde uğrak yeri olan bir şehirde, Hz. İbrahim'in adının sık duyulması ve hatta onun isminden sık bahsedilip belki başkalarına konması da normaldir. Yeni arkeolojik araştırmalar, Ebla medeniyetinin merkezi olan Ebla şehrinin yıkılışını Naram-Sin'den yaklaşık 30 sene kadar sonraya, yani ultra kısa kronoloji baz alınırsa en geç 2093 civarına nispet vermektedir. Zahiren Hz. İbrahim'in Harran'dan Kenan'a göçüşü de, Akkad devletinin Naram-Sin’in halefi Şar-kali-Şari’nin 25 yıllık yönetiminden sonraki yıkılışına doğru olan uzun süreli kıtlık ve yokluğa denk gelen bir tarihte olmuştur ki, o vakitlerde Akkad devletini de kötü etkileyen büyük bir kıtlığın olduğu tarih kaynaklarında nakledilir ve kutsal kitapta Hz. İbrahim'in (a.s) Mısır'a gidip akabinde Firavun'la görüştüğü seferi de bu kıtlığa bağlanmıştır. Naram-Sin'in hükümet yılları krallar listesinde 56 yıllık yönetimi dikkate alınarak birbirinden farklı kronolojilere göre, şu şekilde kabul edilir:

Yüksek:

2329-2273

Orta:

2273-2217

Orta kısa:

2265-2209

Kısa:

2209-2153

Ultra kısa

2177-2121

* İsrailoğulları Kavminin İsmi

Merneptah-Steli

II. Ramses’in haleflerinden Merneptah, M. Ö. 1210 civarlarına tarihlenen kendi stelinde, Filistin bölgesinde onlara karşı zafer kazandığı birtakım halkları zikretmekte, bunların arasında İsrail kavmini de anmaktadır. O stelde şöyle demektedir: “Kenan bütün kötüleriyle yağmalandı, Aşkelon’un hakkından gelindi, Gezer kaçırılmadı, Yanoam mevcut olmayacak hâle getirildi, İsrail ekinsiz bırakıldı, tohumları artık yok."

Eski Mısır dilinde, buradaki İsrail kelimesi kavimler için kullanılan bir tamlama ile yazılmıştır. Bu diğer şehir ve bölgelerin aksine onların bir krallık sahibi olmayışını ve o dönemin yargıçlar dönemi olduğu teyit edici niteliktedir. İsmin Y-s-r-y-r harfleriyle yazılmış olduğu bilinir. Belirtelim ki, Eski Mısırca telaffuzda l harfinin telaffuzdaki yokluğu sebebiyle yabancı dilli kelimelerde genellikle r harfi, l harfini karşılar. Hiksos döneminin ardından ise buna ek olarak bazen Elif harfi, r harfini yabancı isimler ve sözcüklerde karşılamıştır. Merneptah stelinden anlaşıldığı üzere, İsrail kavmi o zamanlar Aşkelon, Yanoam ve Gezer şehirlerinin halkı gibi büyük nüfusa sahip bir toplumdu ve yalnızca küçük bir kabileden ibaret değildi.

*Berlin Dikilitaşı

Berlin eski Mısır müzesinde yer alan ve yaklaşık olarak III. Amonhutep ile II. Ramses arasındaki döneme (1400-1250) tarihlenen Berlin dikilitaşı, Mısır'ın Filistin bölgesindeki üç düşman halkının adını belirtmekte olup onlara karşı bir savaşta zafer kazanıldığına dair bir işaret barındırmaktadır. Bu üç isimden Kenan ve Aşkelon isimleri okunur haldedir. Üçüncü ismin harflerinden üçü belirgin, diğer bölümü hasar görmüştür. Fakat 2011 yılında Alman bazı bilim adamları ve uzmanlar, Mısır hiyeroglifleriyle bu ismin kurşun kalemle restorasyon çizimini yapmış, sonuç olarak, Y-ş-a-y-r harflerini belirlemişlerdir. R harfi yerine ismin bir bölümünde elif harfinin kullanılması, 18. Hanedan dönemi eski yazımın göstergesidir. Şin harfinin kullanımıyla ilgili, uzmanlar, İsrail isminin kökeninin İbranice Yaşar (doğru/hâlis) ve İl (Tanrı) isimlerinin terkibi olduğu ve “Tanrı dürüsttür” anlamına geldiği olarak yorumlanmıştır. Bu bilgi, Ehl-i Beyt kaynaklarında Hz. Yakup’un (a.s) lakabı olan İsrail isminin “Allah için halis olan" şeklinde yorumlandığı rivayetlere uygundur. Berlin dikilitaşındaki ismin İsrail oğulları dışında bir karşılığının olmadığı ve onlara işaret ettiği, birçok eski Mısır bilimcisi tarafından da kabul görmüştür. Bu dikilitaştaki orta hanedan dönemine ait antik yazı stili hasebiyle, en mantıklı tarih, uzmanlar tarafından II. Ramses'ten bir asır evveli olarak gösterilmiştir.

*Yakub-El ve Yusep-El Kabile İsimleri

Hz. Yusuf ve hanedanının o dönem Mısır'a geldiği kabul edilen Hiksos döneminin başlarında, Hz. Yakub'un ismine işaret eden tılsımsal böcek yazıtları bulunmuştur. Tılsımsal böcek yazıtları Mısır'da devlet yöneticileri, memurları ve önemli olup devletten saygı gören kimseler tarafından mühür olarak kullanılırdı. Bunlara böcek yazıtı denmesinin sebebi, Mısırlıların sığıra tarımda faydalı oluşu hasebiyle atfettikleri kutsiyet gibi, gübre böceklerinin Nil'in suyunun taştığı zamanlarda önceden haber verecek davranışlarını gözlemlemeleriydi. Dolayısıyla asırlardır tecrübe etmiş oldukları bu sebeple, önemli kimselerin adını gübre böceği şeklindeki kabartılara yazdırmaları uzun bir dönem söz konusu olmuştur. Bu genelde mühür olarak işlev gören kabartılardan bazısında Yakup ismiyle aynı kökenden isimler yer alır. Yakup ismi Samiler tarafından yaygın olarak konan bir isim oluşundan dolayı bunların bir kısmı, Hz. Yakub'a (a.s) işaret etmese de, belli bir kısmının ona işaret ettiğinde kuşku yoktur. Bu isimlerden ikisi vali olduklarına delalet edecek şekilde putperest içerikli taht isimleri taşıyan Yakub-Her ve Yakbim isimleridir.

Fakat isimlerden birisi ve muhtemelen bunlardan en erkene tarihlenen isim Yakub-El ismidir. Yakub ismi çoğu dilbilimcisine göre “O koruyor/O destekliyor” anlamındadır. Yani bu isim, hem diğer adaşları gibi putperestliğe delalet edecek bir sonek sahibi olmayışı, hem de şahsın Allah’a taptığına işaret eden “El” ifadesinin sona gelişi ve Filistin asıllı bir kabile olması bakımından tam anlamıyla Hz. Yakub'un ismine uygundur. Bu isim 1969’da Haifa çevresinde bulunan ve 14. Hanedan dönemindeki Mısırca tılsımsal mühürlerin stilini taşıyan bir kabartı ve diğer iki tane genelde mühür olarak kullanılan kabartıda geçer ve manası “Allah koruyor/destekliyor" şeklindedir. İsmin yazılışı Y-k-b-r şeklindedir. Dolayısıyla bu tür mühür kabartılarında oluşu hasebiyle, bu ismin sahibinin Mısır'da tanınıp onurlandırılan birine işaret ettiği kesindir. Aynı isim Kenanlılarla ittifak kurmuş, kabile ve o kabilenin yerleşim yerinin ismi olarak III. Tuthmosis’in M. Ö. 1480 civarlarındaki Megiddo savaşının esirlerinin mensup olduğu kabilelerin listesinde de yer almaktadır. Bu liste Thebes şehrinin Karnak'taki Amon tapınağındaki büyük bir tablette yer alır ve oradaki isimlerden yarısı kutsal kitapta bahsedilen diğer bazı kabilelerin ismini ihtiva eder. Bu ismin dışında yine o listede Y-ş-p-r harfleriyle yazılan bir kabile ismi de yer alır ki, bu ismin Yuşep-El şeklinde okunduğu söylenmiştir. Bilindiği üzere her ne kadar P ile F harfi İbranice aynı isme işaret etse de, Yusuf isminin İbranicesi Yosef Şin ile değil, Sameh ile yazılır. Fakat bu ismin Şin ile yazılma sebebi olarak, Hz. Yusuf nesline mensup Efraim kabilesinin Sameh harfinin yerine kendi lehçelerinde Şin harfini kullanmaları gösterilmiştir. Bu açıklama bizim rivayetlerimize de uygundur, zira Hz. Eyyüb'ün eşi Hz. Yusuf'un kabilesine mensup ve meşhur nakle göre Efraim'in kızıdır. Yine Usul-ü Kâfi'de geçen sahih senetli bir rivayete göre İsrailoğullarından bir aile Şam'da Hz. Eyyüb'ün komşusu olmuştu.  Dolayısıyla az bir miktarda da olsa, İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışından evvel Şam bölgesinde onlara mensup olan bir halk mevcuttu ve bu savaş esirleri listesi onlara işaret etmektedir. Yakub-El ismi ile ilgili üçüncü kaynak, II. Ramses dönemindeki coğrafi bir kayıttır ki, Mısır'a komşu halkların listesi içerisinde Qus ifadesinin yanında onların komşu halkı olarak, -rivayetlerimizde İncil’in onda nazil olduğu dağ olarak da bilinen- Seir bölgesinde Yakub-El adındaki bir kabile yerleşim bölgesinden bahsetmektedir. Bu kayıttaki Qus ifadesi, Hz. Yakub'un büyük ikiz kardeşi Esav'ın -ki İslami kaynaklarda adı İs'tir- soyundan olan ve o zamanlar birçoğu putperest olup tek Tanrı Yahve’ye tapanlarının yanında Qaus adlı bir baş tanrıya tapan Edom kavmidir. Hz. Eyyüb'ün de soy açısından bu kavme mensup olduğu nakillerimizde yer alır. Dolayısıyla Hz. Yakub'un Kenan asıllı, tek Tanrı'nın isimlerinden olan “El/Îl" adındaki tanrıya tapan bir kabile lideri olduğu ve 14.-15. Hanedan ile çağdaş olup o dönemde kabilesinin Mısır'la irtibatta olmuş oldukları ispatlanmış gözükmektedir. Hz. Yusuf'un ismiyle ilgili kayıtlardan bir diğeri ise, III. Amonhutep zamanında kralın bir heykelinin yanında Mısır'ın komşu beldelerinin listesinde yer alan Y-s-p-y-r ismidir ki, bu ismin karşılığı da Yusep-El olarak verilmiştir ki bu, Hz. Yusuf'un diğer oğlu Menasse’nin kabilesinin lehçesini karşılar. Yine -kesin olmasa da- Hz. Yakub'un (a.s) evlatlarının Hz. Yusuf döneminde oraya yerleştiği Goşen olduğu varsayılan Avaris'te, Hz. Yusuf'a atfedilen Sami bir yetkilinin heykelini barındıran on iki sütunlu bir saray bulunmuş, o sarayda veya yakınlarında bulunduğu söylenen bir kabartıda, on iki İsrail oğulları kabilesinin sembolü olan motiflerin geçtiği söylenmiştir. Bu bilginin ne kadarının doğru olduğu konusunda karar vermek için daha detaylı yakından incelemeler yapılmalıdır. Yine de orayı yakından inceleme fırsatı bulan eski Mısır bilimcisi uzmanlardan Manfred Bietak bu bilgilerin belli bir kısmını muhtemel diyerek onaylamıştır. Hz. Yusuf'un kıssası etrafındaki bazı isimler, Hiksos kaynaklarında geçer: devlet görevlilerinden olan Aa-hutep-Ra Potifar'a uyar ki, bazı İslami kaynaklarda Hz. Yusuf'un onlar zamanında aziz olduğu kabul edilir. Yine hadislerde geçmese de, bazı destansı anlatılarda Hz. Yusuf aziz olduğu dönemde hüküm sürdükleri denen Velîd ve oğlu Reyyan olarak kabul edilebilecek 44 yıl tahtta kalmış Benon (On şehrinin oğlu) ve 36 yıl 7 ay yönetmiş Hyan/Hıyaran adındaki krallar. O zamanlar Sami krallara haraç ödeyen Kıptî Firavunlardan IV. Sobekhotep ile çağdaş olması, Hyan'ın bu müddet boyunca hükümet ettiğine ve Hiksosların hükümet müddetinin genelde sanıldığı 100-150 senelik müddetten daha uzun sürdüğüne sağlam bir referans olarak gösterilmiştir.

*Yahve Şasuları

III. Amonhutep'e ait 1380 civarlarına tarihlenen Nubya’daki Soleb şehrinin Amon tapınağındaki dikilitaşta, Asyalı-Sami tutukluların şekillerinin elleri bağlı ve önlerinde kavimlerinin isminin yazılı olduğu birer kalkan bulunduğu hâlde çizimleri vardır. Bunlardan birisinin kalkanı üzerinde “Yahve Şasuları ülkesi" tabiri yazılıdır. Halkların o zamanlar yaygın olduğu şekilde adlarının taptıkları tanrının adına nispet verildiği malumdur. Şasu ifadesi Filistin'in güneyi ile Lübnan ile Ürdün arasında yaşayan yarı-göçebe topluluklara eski Mısırlılarca verilen isimdir. Yani bu bölgedeki yarı göçebe bir halkın eski Ahitte tek Tanrı'nın ismi olan ve Ehl-i Beyt rivayetlerinde de gelen Yahve adındaki tanrıya taptıkları ifade edilmiştir. Muhtemelen bu halk, ya Tih çölünde esareti sonrası ve Hz. Yuşa rivayetlerimize göre hükumeti gasp edenlerden devralmadan önceki Benî İsrail, ya da Hz. Şuayb'ın kavmi olan Medyen halkıdır. Yahve isminden maksadın İbranilerce adıyla Tanrı/Allah olduğunun teyidi, Ebal dağı lanet yazıtıdır. Kutsal kitapta Ebal dağı Hz. Musa döneminde oradan Allah'a karşı çıkanlara lanetin duyurulacağı dağ olarak belirtilir. Bunu teyit edici şekilde, eski İbranice yazıyla o dağın üzerinde bulunan ve şer'î olan hukuki vazifesini yerine getirmeyi geciktiren kimsenin yanında taşıması için verilen kil tablette, “Tanrı Yahve tarafından lanetleneceksin" ifadesi yer alır. 2022’nin başlarında bulunan Ebal dağı kil tablet yazıtı, M. Ö. 14.-15. asırlara ait, şimdiye kadar keşfedilmiş olan en eski İbranice metindir ve Soleb tapınağında Yahve ismini karşılayan “Y-H-W" harflerinin İbranice karşılığı harfiyen o tablette yer almaktadır. Yine açıkça Yahve “Tanrı” olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla sonda H harfinin yokluğu, o zamanki eski yazımdır ve açıkça Tanrı olarak nitelendirildiği için maksadın Allah'ın İbranice özel ismi olduğu bellidir. Belirtelim ki Yahve, “ben kim isem oyum” demektir ve Allah'ın benzersizliğini gösterir. Aynı şekilde Arapça'daki Huve/Hû, yani “O" tabiri Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında Allah'ın onunla çağrıldığı isimlerden birisidir. Dolayısıyla, tek Tanrı “El" ve diğer adıyla “Yahve" inancının Akhenaten zamanında ilan edilen henoteist Atenizm inancından bir ilâ beş Asır evvelki dönem aralığında Kenan, Filistin ve Ürdün bölgesinde maruf olduğu ve bir dönem Mısır'a da bu inanç konusunda bilgiler eriştiği malumdur. Ebal dağı kil tabletinden önce keşfedilen en eski İbranice yazı, Hz. Davud zamanına tarihlenen ve M. Ö. 1020-980 yıllarına ait içerisinde domuz kemiğinin, resim ve heykellerin bulunmadığı tevhidi mabetler ve ahit sandığına benzer yapıda sandıklar bulunan sağlam surlara sahip, Filistin'deki Hirbet Kıyafe harabelerinde bulunan ve içerisinde “kral/melekh” ve “el/Tanrı” ifadelerinin yazılı olduğu ahlaki-dini öğretiler içeren yazıttır. Başlangıç bölümü hasar görmüş fakat gerisi büyük ölçüde okunur olan bu yazıtın tercümesi şöyledir:

"Bunu yapmayacaksın. Fakat Allah'a tap, köle ile dulu idare et. Yetimi, yabancıyı, çocuğu, fakiri ve dulu savun. Fakirin haklarını kral eliyle geri verdir. Fakiri ve köleyi destekle. Yabancıya destek ol."


Dikkat edilirse, Hz. Davud peygamber zamanında, Musevi şeriatının ne kadar insani olduğu fakat zamanla ne denli ırkçı yaklaşımların bu öğretiye karıştırıldığı, bu metinle göze çarpar. Buna ek olarak başka birtakım yetkili oldukları tahmin edilen kimselerin isimleri de o kazılarda bulunmuştur. Bu sebeple, eskiden kutsal kitap konusunda minimalist düşüncede olan kimi bilim adamları ve tarihçiler bile, İbranice kutsal metinlerden bir kısmının o zamanlar da mevcut olması ve Hz. Davud'un devletinde tevhidin resmiyetinin yanı sıra, bu devletin sanıldığından daha kudretli olması gerektiğini kabul etmişlerdir. Yahuda krallarına düşman devletlerinde savaş anıtlarında “Beyt-i Davud/Davud hanedanı" kralları olarak hitap edilmesiyle, tarihçilerin büyük çoğunluğu Hz. Davud'un da bir Hanedan kurucusu ve kral olarak varlığını kabul etmiştir. Hatta yedi yıllık kazılar sonucunda orada kutsal kitaptaki bilgilere paralel olarak, Hz. Davud'un o bölgedeki sarayı keşfedilmiştir ki, M. Ö. 1050-970 arasına tarihlenir.

* Amarna Mektuplarında İsrailoğullarının Fetihleri ve Hz. Yuşa

Meşhur tarihe göre 1360-1335 civarlarına tarihlenen Amarna mektuplarının arşivinde, önceden Mısır yönetiminin köleleri oldukları hâlde Mısır'dan çıkmış olup Filistin bölgesinde fetihler gerçekleştiren “Apiru” halkından bahsedilmekte, onların etraftaki kralların iktidarı için tehlike oluşturdukları dile getirilmektedir. Bu mektuplarda bazen Mısır ordusu desteğe çağrılmaktaysa da, Mısır ordusunun Apiru fetihlerine müdahale ettiğine dair hiç bir tarih kaydı yoktur. Aksine mektupların önemli bir bölümünün ait olduğu Akhenaten dönemi Mısır ordusunun en zayıf dönemlerinden biri olarak kabul edilir. Örnek olarak Gezer bölgesinden gelen mektupların birinde, şöyle geçmektedir: “şimdi Apirular bize galip gelmektedirler. O hâlde kral efendim beni Apiruların ülkesinden uzaklaştırsın ki Apirular bizi yok etmesinler.”

Pallu adındaki bölgenin prensi Mut-Balu, Apirulardan bahsedilen Amarna mektuplarından birinde “Yaşuya" şahıs ismini zikretmektedir ki, bazı tarihçiler bu ismi Hz. Yuşa olarak bilmiştirler.

* Hz. Musa'nın Tarihi Hakkında

İmam Sadık'ın (a.s) muteber hadislerine göre Hz. Musa (a.s) 18 yaşında Mısır'dan Medyen'e kaçar, 10 yıl orada kalıp 28 yaşında geri döner ve (malum olduğu üzere) Mısır'da kırk sene peygamberlik yaptıktan sonra Benî İsrail'i Mısır'dan çıkarır. Yani Hz. Musa'nın hayatının anlatısı Kutsal kitaptaki bilgiden çok farklıdır..

Bu yüzden Megiddo savaşıyla ilgili verdiğimiz örnekteki gibi bazı yönlerden kutsal kitapta uyuşmazlıklar görünse de, hadislerimizdeki birçok bilgi bize tarihi belli başlı konuları enbiya tarihindeki olaylara tatbik etme imkânı vermektedir. Örnek olarak, “Sefer Hayaşar"  (doğruluk kitabı) adlı metinde yer alan resmi olmayan eski Yahudi rivayetlerinden biri de aynı İmam Sadık'ın (a.s) buyruğundaki gibi, Hz. Musa'nın Kıptî'yi öldürüp Medyen'e kaçmadan önce 18 yaşında olduğunu söylenir.

Kasas 14 ayetini İmam (a.s) Hz. Musa'nın 18 yaşına girip sakalının çıkması olarak tefsir ediyor. Bir hadiste yine risaletten önceki gaybet müddeti (hadislere göre sarayda büyüme ve 10 yıl Hz. Şuayb'a hizmeti) 28 yıl olarak geçiyor. Başka bir hadiste Medyen'e gitmeden evvel kavmiyle son buluşmasında “delikanlılık yaşında idi” buyruluyor. Kısacası, anlaşılan o ki, o yaşta çok güçlü biriydi ve bazı Ehl-i Sünnet kaynaklarının Ehl-i Kitaptan esinlenerek aldığı Hz. Musa'nın 40 veya 50 yaşında risalete erişmesi bilgisi bizim kaynaklarımıza göre doğru değildir. İpuwer papirüsü, 9 mucizeyi harfiyen aktarmaktadır. Nil’in kana dönüşü, ekinlerin istilası, kölelerin altın ve gümüş hazinelere sahip olması gibi on bela ve Mısır'dan çıkış esnası ve sonrasına dair İslami rivayetlere de dikkat çekici düzeyde uygun atıflar vardır. Hatta orada "Tanrı" ifadesinin müşriklerin diliyle “Tanrı'nın nerede olduğunu bilsem ona kulluk ederdim" cümlesinde tek bir tanrıya özgü olacak şekilde tamlama ile kullanıldığı dikkat çeker. Bu söz konusu olayların tevhidin İsrail oğullarının tarafından tebliğ edildiği bir dönemde olduğunu akla getirir.. İpuwer Papirüsü II. Ramses döneminde kopyalanmış ama ondan daha eski bir metindir. Fakat tarihi ne yazık ki radyokarbon gibi yöntemlerle saptanamamaktadır. Sadece tarihiyle ilgili içeriği üzerinden tahmin yürütülmekte ve birbirinden farklı yüzyıllar ve rakamlar verilmektedir. Yazarın ismi Ipuwer M. Ö. 1850-1450 yılları arasında Mısır'da çok yaygın bir isim olarak bilinir. Aşkelon, Kanaan ve İşrail isimlerinin Filistin'deki düşman kavimler olarak geçtiği Berlin dikilitaşı daha yüksek ihtimalle M. Ö. 14. Asra ait kabul edilir. Dolayısıyla Mısır'dan çıkış bu yüzyıldan evvelki bir tarihte olmalıdır ki, söz konusu dikili taşı inceleyen uzmanlar, Mısır'dan çıkışı için 1450 yılından az evvelki bir tarih vermektedirler. Bu Hz. Süleyman’ın hükümetinin dördüncü yılında mabedin inşasını başlatınca, Mısır'dan çıkışın 480. senesi olduğu ile ilgili kutsal kitabın “krallar” kitabındaki kendi verisine uygundur ki, o zamanki Hilal gözlemine göre İsrail oğullarının kullandığı ay takvimi esasında bu 465 yıllık bir fasılaya tekabül eder. O dönemdeki III. Tuthmosis zamanında Hz. Musa’nın hayatını aktaran İslami rivayetlerdekine benzer isimler vardır. Kraliçe İset/Aset, Hz. Asiye'ye uygundur. Vezir Haman da o zaman vezir Amenuser olur ki, Allame Meclisi'nin peygamber kıssalarıyla ilgili Hayatul-Kulub kitabına bakılırsa rivayetlerde 9 mucizenin gerçekleştiği ilk senelerde artık ismi hiç geçmemektedir yani tarihtekine uygun olarak o senelerde ölmüş olmalıdır. Yine dönemin bir heykel parçasında bulunan II. Tuthmosis'in 18 sene hüküm sürdüğüne dair tarihi kayıt dikkate alınırsa, Hz. Musa'nın doğumu onun yönetiminin beşinci veya altıncı yılında vuku bulmuş olur. Bu durumda Hz. Musa (a.s) çıkış esnasındaki firavun III. Tuthmosis'ten dört-beş yaş büyük olur ve rivayetlerde belirtildiği gibi on beş sene kadar onlarla aynı sofrada yemek yemiş olduğu için, firavunu hakka davet ederken mülayim davranmasını Allah kendisinden istemiştir. Dolayısıyla Hz. Asiye'ye tekabül eden kraliçe İset (her ne kadar Mısır müşriklerinin bir tanrıçası ile adaş olsa da, isminin asıl anlamı tahttır. Ra putunun asıl anlamının güneş olduğu gibi) kendisini bulmuştur. Yine Firavunun o zamanlar ondan bir çocuğu yoktuysa da, diğer bir eşten rivayetlerde geçen bilgiye uygun olarak hayatta kalan bir kızı olmuştur. İset'in cariye oluşu nakillerde gelen bilgilere uygun olarak onun ailesinin en azından bir taraftan Benî İsrail'e dayandığı bilgisine uygun gözüküyor.

Dolayısıyla Hz. Musa'nın (Şia kaynaklarına göre), Megiddo savaş kaydına dayalı yıldızbilimci hesabındaki kronolojiler dikkate alınarak, Mısır'dan çıkış senesine kadar hayatı ile ilgili veriler şöyledir:

En erken:

Doğum

1540

Nübüvvet hükmü alma ve Medyen'e kaçış

1522

Risalet

1512

Mısır'dan çıkış

1473

Orta kronoloji

Doğum

1518

Medyen'e kaçış

1500

Risalet

1490

Mısır'dan çıkış

1451

En geç

Doğum

1492

Medyen'e kaçış

1474

Risalet

1464

Mısır'dan çıkış

1425

Sonuç

Hz. İbrahim'in ismi, Hz. Lut'un kavminin şehirlerinin isimleriyle beraber, Ebla devlet kayıtlarında mevcuttur. Nemrud konusunda rivayetlere en uygun kral, Akkadlı Naram-Sin'dir. Hz. Yakup ve Yusuf'un isimleri, Mısır devletinin resmi kayıtlarında, Mısır ile irtibatı bulunan ve tek Tanrı'ya tapan Kenan asıllı kabile liderleri olarak mevcuttur. Hz. Yusuf ve Hz. Musa kıssasına paralel şahıs isimleri onların dönemi olarak hesaplanan asırlarda benzer görevlerde yer alıyorlardı. Yine Avaris'teki on iki sütunlu Sami stilinde inşa edilmiş saray ve İpuwer papirüsü bu iki peygamberin tarihi hususunda referans alınabilir. Amarna mektuplarında önceleri Mısır'da kölelikle inşaat işleri yapan Apirulardan bir bölümünün Filistin'de fetihler gerçekleştirmesi İslami kaynaklarda bu husustaki bilgiye uygundur ve o kaynaklarda Hz. Yuşa'ya işaret edildiği bazılarınca kabul edilir. İsrail kavmi, Mısır devletine düşman bir kavim olarak M. Ö. 14.-13. Asırlar arasındaki yazıtlarda anılmaktadır. Beni İsrail’de, İbranice dini metinlerin keşfedilen en erken tarihi, Ebal dağı tableti dikkate alınarak M. Ö. 15.-14. Asra kadar geri gitmekte ve Hz. Davud döneminde Filistin bölgesinde sağlam surları ve tevhit mabetleri olan şehirler mevcut olup, İsrail oğullarının devletinde Hirbet Kıyafe yazıtıyla M. Ö. 11. Asrın ortalarından beri tevhidin devlet tarafından resmileştiğini müşahede ediyoruz. Yine bu yazıtla, o zamanlar bölgede hüküm süren Hz. Davud liderliğindeki devletin kul haklarına ne denli riayet ettiği ve çocuk, dul, fakir, yabancı ve kölelere sahip çıktığı son derece belirgindir.

- - - - - - - -

Kaynaklar

Hans J.Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, çev. Zühre İlkgelen, Arkeoloji Ve Sanat Yy, İstanbul,2004.
Marc Von De Mieroop, Antik Yakın Doğunun Tarihi, çev. Sinem Gül, Dost Yy, Ankara, 2006.
Egon Friedell, Mısır Ve Antik Yakın Doğunun Kültür Tarihi, çev. Ersel Kayaoğlu, Dost Yy, Ankara, 2006.

Ravzatül-Kâfî s. 370-373 (Hz. İbrahim'in Kutha asıllı oluşu)

https://www.washingtonpost.com/archive/politics/1979/12/09/ebla-tablets-no-biblical-claims/89f81380-1350-415a-b836-570cfec84b68/

https://www.worldhistory.org/article/1869/the-legend-of-cutha/

https://www.wikiwand.com/en/List_of_kings_of_Akkad

https://armstronginstitute.org/137-berlin-pedestal-earliest-mention-of-israel

The Names of Jacob and Joseph in Egypt, Lysander Dickerman

Jacob-el in the Land of Esau and the Roots of Biblical Religion, İsrael Knohl

Usul-ü Kâfî c. 6 s. 343 (Hz. Eyyüb'ün İsrail oğullarına mensup komşuları)

Ancient Near Eastern Texts Relating to the Old Testament. 1969.(ANET) ed. by James Pritchard. Princeton: Princeton University Press.

Kitchen, K.A. 1965. "Theban Topographical lists, Old and New."Orientalia 34.

Kempinski, Aaron. 1985. "Some Observations on the Hyksos (XVth)Dynasty and Its Canaanite Origins." in Pharaonic Egypt Jerusalem: Magnes Press.

Yahweh in Egyptian Topographical Lists." Festschrift Elmar Edel 12. Ed. by Gorg and Pusch.

Albright, W.F. 1934. The Vocalization of the Egyptian Syllabic Orthography. New Haven: American Oriental Society.

https://menora-bibel.jimdofree.com/kalender-und-feste/unterschiede-kalender-bibel-israel/

https://www.astropage.eu/2013/07/24/forscher-entdecken-koenig-davids-palast-im-judaeischen-huegelland-schefela/

https://www.spektrum.de/news/seltene-inschrift-aus-der-zeit-koenig-davids-entdeckt/1351315

Weippert, M. 1962. "Canaan, Conquest and Settlement of."The Interpreter's Dictionary of the Bible Supplementary Volume. Nashville: Abingdon Press.

Na'aman, Nadav. 1979. "The Origin and Historical Background of Several Amarna Letters." Ugarit-Forschungen 11.

Meâni-l-Ahbâr s. 226 (Hz. Musa'nın Medyen'e kaçmadan önceki yaşı)

Kemâluddin ve Temâm un-Nime, c. 1 s. 145 ve s. 180 (Hz. Musa'nın gaybet müddeti ve Mısır’da kırk yıl risaleti)

https://hoffnung-weltweit.info/tr/2015/11/30/der-ipuwer-papyrus-die-zehn-aegyptischen-plagen-in-ausserbiblischer-quelle/